'Demokrasi'yi değil 28 Şubat'ı görüyorlar
Altı partinin 28 Şubat''ta "Demokrasiye Dönüş" deklarasyonunu imzalanmasının ardından, Saray çevresi ne diyecek, diye baktım.
Bu altı partinin gene başkanları daha önce yuvarlak masa etrafında toplanmışlardı. Saray çevresi, basın yayın organlarıyla, siyasîleriyle öyle yorumlar getirmişlerdi ki, yuvarlak masada bir türlü tutacak kulp bulamamışlar, tartışmanın seviyesine ayağa düşürmüşler, masa üstüne değil; eğilip masa altını bakmışlar, tek ayak mı, dört ayak mı tartışmalarına girmişlerdi. Eli kalem tutan biri tartışmayı Osmanlı''ya kadar vardırmış, "Osmanlıcı" olduğunun altını kalın kalın çizdikten sonra Devlet-i Aliyye''yi geriye götüren yenilginin şartları yuvarlak masada görüldüğü için "Ben yuvarlak masaya karşıyım!" demişti!
"Demokrasiye dönüş" metninin açıklamasının ardından tartışmalar aldı yürüdü. Kimi 28 Şubat 1997 Örtülü Darbesi''nden niye bahsedilmediğini, kimi laikliğin mutabakat metninde niye yer almadığını yazıyor, kimi de meseleyi olmayacak mecraya çekmeden, "Tamam bazı maddeleri doğru. Ama iktidar eksiklikleri tamamlayacak." diyor.
Bunlara geleceğim... Üzerinde durulmayan bir meseleden bahsetmek istiyorum.
Darbeye girişen Fethullah''ın menzil yoluna taşları döşeyen, darbe yapma cesaretini veren kim/kimler?
Cevap hazır: ABD. Bunda şüphe yok. ABD, ikinci şıkka girer. Cesaret veriyor, arkanızdayız, diyor.
Ya darbeye giden yola taşları döşeyenmer? Mevcut iktidar, "din" hesabıyla, oy hesabıyla Fethullah''ın adamlarına sonsuz imkânı sağlamadı mı? Kanunları kılıfına uydurarak ve hatta kanunları yok sayarak açtığı kapılardan girenlerin ileride silahlı veya silahsız kendilerine yöneleceğini hesap edememişlerse, ellerine silah alıp halkın üzerine kurşun yağdıranlar kadar, şuçlu değiller mi?
Fethullahçıların art niyetinden haberdar olmuş veya olmamış; çok insan hapiste. Çok insan işlerinden edildi. Neredeyse sokaklarda dilendirildi. Acı tarafı, Fethullahçı kuruluşların kapısı önünden geçenler bile çaresiz bırakılarak - var mı yok mu bilmiyorum- darbecilerin hücrelerine dâhil ettiriliyorlar. Öyle olmasa bile "devlet"e küstürülüyorlar.
Şu hâlde bu Cemaat kadar, Cemaat''le, zamanında kol kola girenler de cezaya müstahak değiller mi?
Nasıl olur, nasıl yapılır bilmiyorum. Muhalefet partilerin hukukçularının ortaya koyacakları ayrıntılı delillerle, iktidarı ellerinde tutanları dava edilebilirler.
Bu meseleyi daha çok tartışırız. Biz 28 Şubat''a dönelim...
İktidarın kalemleri ve siyasîleri, altı muhalefet partinin 28 Şubat Örtülü Darbesi günü açıklanan mutabakat metinde başörtülülere, dindarlara yapılan zulümlerden neden bahsedilmediğinden tutturmak istiyorlar. Fethullah''ın eski kalemşorlarından biri "yandaş" gazetede yazıyor:
"28 Şubat 1997, demokrasinin kirli bir sayfasıdır. Meşru hükümete karşı ABD''nin örtülü darbesidir. / Muhalefet, 28 Şubat gününü tercih etmekle, aslında bir defa daha meşru hükümete karşı başka bir şekilde harekete geçmektedir. / Parlamenter sistemin güçlendirilmesini vaat edenler demokrasiden, barıştan, özgürlükten ne anladıklarını bildiğimiz karakterler. / Türkiye''nin bütün milli meselelerinde şu anda milletin değil, millet düşmanlarının politikalarına destek veriyorlar."
Şunu tekrar hatırlatayım: 28 Şubat günü örtülü darbe günü olduğu gibi, iktidarın PKK ile mutabakat sağladığı gündür. (28 Şubat 2015''te Dolmabahçe''de okunan 10 maddelik Türkiye''nin parçalanması metni)
Elbette alâkasız tartışmalar. Öze giremeyenler, yandan dolaşıyorlar, dikkat dağıtmak istiyorlar.
(Daha yazacağız.)