'Demokrasi' ve 'hukuk' vurgusu neyin nesi!
"Hukuk reformu" dediklerinde, neyi anlarım? Önce muhalefetin en çok tenkit ettiği ne ise ona bakarım. Muhalefet dediğin yüzde 49 oya sahiptir ve tenkit ettikleri, bütün siyasî partilere oy verenlerin yüzde 99,5'unu karşılar. Yüzde 0,5 ise, mevcut adaletsizlikten nemalananlardır. Onlar hesap dışıdır.
Muhalefetin tenkitleri dikkate alınmadığı müddetçe ne yaparsanız yapın yaptıklarınız "cila" olarak kalacak, çok geçmeden de altındaki "pas" ortaya çıkacak, eskisinden daha kötü, daha hukuksuz vaziyete gelinecektir.
Eğer "Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'ne geçtik. Tenkit yetkisi de karar yetkisi de Cumhurbaşkanlığı'ndadır. Muhalefetin bizim için kaale alınacak bir tarafı yoktur." diyorsanız o zaman kimsenin söyleyecek bir sözü olmaz, olamaz. Kendiniz çalar kendiniz oynarsınız.
Unutmayın ki, belirleyici olan halktır. Halk temsilcilerini Ankara'ya göndermiş, en çok oy alana da az oy alana da kendi aranızda bir denge kurun, ülkeyi birlikte idare edin, demiştir.
Seçimle geliyorsanız, parlamentoyu yok saysanız, son kararı yine siz verseniz dahi, halkın sesine kula kabartmanız şart. Bu denge halkın sözcüsü muhalefet partilerince kurulur.
Muhalefete kulak vermek halka kulak vermektir.
Halkın yanlış gördükleri, dolayısıyla muhalefetin yanlış gördükleri olmaz mı? Elbette olur. Ama siz muhalefeti tenkit ederken, "birilerinin" daha iyi anlayacağı dille söyleyeyim, "mukni" olacaksınız, halkı inandıracaksınız.
R. T. Erdoğan'ın, sık tekrarladığı "Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz." sözünden şu mana çıkmaz mı? İktisatta battık, hukukta yayayız, demokrasi yerlerde sürünüyor, hepsini düzeltmek için atağa geçtik... "Batıran" sizken "kaldıran" nasıl yine siz olacaksınız?! Siz muhalif değilsiniz ki, muhalefetin dilini kullanacaksınız.
18 yıldır iktidardasınız... 1923'ten beri hiçbir parti bu kadar süre iktidarda kalmadı. Mustafa Kemal Atatürk dönemi olağanüstü bir dönemdi. Padişahlık rejiminden yeni çıkılmıştı. İki defa çok partili hayata geçilmek istenmiş ve farklı sebeplerle yürümemişti. Bu dönemde "demokrasi"nin topallaması mazur görülebilir.
İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminde bütün dünyada çok partili hayat rüzgârları esti. Atatürk'ten sonra iktidarı elinde tutan İsmet İnönü'nün 19 Mayıs 1945 günü Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle yaptığı konuşmadaki "demokrasi" vurgusu çok konuşulmuş, çok yazılmıştır.
1945'ten itibaren partiler kurulmaya başlandı. Sonunda halkın dediği oldu ve 1950'de iktidar değişti. İktidarın "demokrasi" ve "hukuk" vurgusu, kendilerini yerinden etmiştir aslında. Halk şunu düşünüyor... Kendi zamanlarından "hukuk"tan bahsedilemiyor, "demokrasi" işlemiyor. Hukuk olsa, demokrasi işlese iktidarı elinde tutan bu kavramları niçin kullansın?!
"Demokrasi" denildiğinde ilk akla gelen halktır; halkın tercihleridir. Halkı anlamanın yolu da "muhalefet"i dinlemektir. Muhalefeti dinlerseniz kazanan halk olur, halk kazandıkça asıl siz kazanırsınız, iktidarınızı sürdürürsünüz.
Bütün yetkiyi tek elde toplayan "Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi"ne bir bakın... Böyle bir rejim "demokrasi"nin neresine konabilir?
Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir rejimde "demokrasi"den, "hukuk"tan bahsedilemez.
Yargıtay'a yeni 11 üye tayin edildi. Kim nasıl tayin ettiğine bakarsanız, hukuk ve demokrasiye dair bir fikir edinebilirsiniz!