Çürümüşlük genelge ile halledilir mi?
Dün televizyon ekranlarındaki iğrençliklerden bahsetmiştim. Polisin, aile bakanlığının yapacağı işler ekran komiserleri, diyeceğimi sorgucu programcılara havale edilmişti. Kayıplar ekrandan aranıyor... Arananlar sevgilisine kaçan evli kadınlar veya sevgilisi için evini eden erkekler. Avukatlar hemen hazır, isteyeni boşuyorlar. Bir de çocuk kimden araştırmaları... Bilmiyorum daha başka neler vardır?
Programlar öyle köpürtülüyor ki, Türkiye bitmiş, ahlâk, nizam hiçbir şey kalmamış diyorsunuz. Üstelik nasıl bir hükûmet zamanında bunlar oluyor? Kendilerine göre "İslâm" sınırı çizmişler, bütün okulları, orta mektepleri imam hatipleştirmek, bütün üniversiteleri medreseleştirmek için bütün hızıyla çalışan hükûmet zamanında.
Hatırlatırım: Kendisini imam hatiplere adamış bir isim, Nazif Yılmaz, yakın zamanda Millî Eğitim Bakan Yardımcısı yapıldı. MEB''de dizginler imam hatipçiye teslim. Bakan sıfatın taşıyan zat "protokol" için orada. Nazif Beyimiz bir müddet sonra bakan yapılırsa hiç şaşırmayın.
Ahlâk ve din arasında tenakuza dikkat çekmek için biraz daha bilgi vereceğim, siz meselenin nereye varacağını anlayacaksınız. Bu Nazif Bey, 2014''te Din Öğretimi Genel Müdürü yapıldı. Hangi bakan gelirse gelsin yerinde kaldı ve bildiğini okudu. Demek ki "Tepe"den icazetli. (Geçmişte içinde bulunduğu dernekler ve vakıfların Saray''la iltisakı ona ayrı bir yer açıyor muhtemelen.)
Nazif Beyimiz din işlerinin başına geçirtildiği sırada imam hatip ortaokulu bin 361''di. Bugün 3 bin 427. Öğrenci sayısı ise 240 bin 15''ken 714 bin 297''ye çıktı. İmam hatip liselerinde de sayı kademe kademe artıyor. Çok öğrenci imam hatipten kaçıyor ama hemen yerleri arttırılarak dolduruluyor.
"Din" diyorlar başka şey demiyorlar. Çürümüşlük neden bunların imam hatip, dinî kurslar, tarikatların, cemaatlerin merdiven altı faaliyetleri Millî Eğitim''le iç içe geçirildiği bir zamanda arttı? İşte televizyon kanallarındaki programlar. Bütün açıklığıyla çöküntüyü gözler önüne seriyor.
Yasaklar mı, eğitim mi insanı dize getirir?
Yasak bir yere kadar. Asıl eğitim... Ancak nasıl eğitim?!
R.T. Erdoğan geçen hafta TV programlarına dair bir genelge yayınladı. Genelgeyi baştan sona okudum. Çok şikâyet edilen, yukarıda bahsettiğimiz, çürümüşlük programlarına dair bir ima göremedim. Bir maskeli program ima ediliyor. Kabul. O da rezil ama, inanın, bu programlar kadar insanı ifsat etmez.
Genelgeye bakalım:
"Dijitalleşme çağında kitle iletişim araçlarının sunduğu imkânlardan en iyi şekilde yararlanılmasını temin etmek ve olası zararlı etkilerinden korunmak için gerekli tedbirleri almak elzem hale gelmiştir."
Tedbir derken… Herhâlde bir takım ölçüler koyarak yasak getirilecek.
Ama kime yasak? Bunu göreceğiz.
*
Gazeteciler ceza...
Gazeteciler Libya şehidi MİT mensubunun cenazesine dair, herkesin bildiği bir haber yayınladılar, tivit attılar. Vay sen misin haberi yayınlayan, tivit atan! Bunlardan Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Hülya Kılıç, Aydın Keser, Mehmet Ferhat Çelik karakola çekildiler, tutuklandılar. 4 yıl 8 ay ile 3 yıl 9 ay arası ceza aldılar. İstinaf itirazı kabul etmedi, ceza kesinleşti. Gazetemizin yazarı Murat Ağırel yeni attığı tivitte: "İki şehidimiz var dediğim için. Benden önce binlerce defa paylaşıldığı hatta İstihbarat mensubu olduğunu yazmadığım halde ceza aldım. Bu haberde MİT mensubunun ismi soy ismi görevi açık açık yazılmıştır. Adalet herkese eşit ise buyurun sayın Savcılar." diyor.
"Yandaş" olsalardı, ceza alırlar mıydı dersiniz?