Çünkü o Müslüman!
Bir arkadaşım bir profesör arkadaşına gönderdiği videoyu seyrettirdi. Arabayı kullanan adam, yanındaki koltukta oturan halasına bir türlü kime oy vermesi gerektiğini anlatamadı. İki pusula olduğunu, birinde parti amblemlerinin sıralandığını, diğerinde ise sadece cumhurbaşkanı adaylarının resminin olduğunu belirtiyor ve defalarca "Birinde Erdoğan'ın resminin altına basacaksın, diğerinde de ampulün." diye anlatıyor ama halası bir türlü anlamıyor!
Arkadaşım bu videoyu seyrettikten sonra o profesöre şu mesajı göndermiş: "40 yıl okuyup profesör olsan da ülkenin geleceği hakkında Ayşe Hala ile eşit oya sahipsin. Kafan karıştıysa Eflatun'a başvur."
Eflatun, bir diğer adıyla Platon Antik Yunan filozofudur. Saplantılı "İslâmcılarımız" hemen laf yetiştirmesinler. Eflatun, Hz. İsa'dan bile çok önce yaşamıştır (M.Ö. 427-347).
"İslâmcılarımız"ı rahatlatayım: Said-i Nursî (Sait Okur), Eflatun'u "ehl-i necat" gösterir. Nursî, "Kastamonu Lahikası"sında: "Felsefe yolundan gidip ideale ulaşma fikrinde ve tabiatperest olanlar, gayelerine ulaşamadıkları gibi saplantılarında da boğulup kalmışlar. Bunlardan çok azı, sadece yüzde biri dalalet batağından kurtulabilmiştir. İşte kurtulabilenlerden bir tanesi de Eflatun'dur." der. (s. 124).
Eflatun'un "demokrasi" için söylediklerini okuyalım:
"Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar."
Videoda gördük; adamın o kadar sade anlatmasına rağmen halası nasıl oy vereceğini bir türlü anlamamış ama, eminim, adam neden Recep Tayyip Erdoğan'a oy vermesi gerektiğini iki kelimeyle anlatmış ve halası şıppadak anlamıştır: "O Müslüman!"
Ben de anlatsam, eğer tarafsam, "O Müslüman!" derim. En kestirme yolu bu. Hala gibileri, bir "kâfir"i bilir, bir de "Müslüman"ı.
Bu videoyu çeken de arka koltukta oturan, adamın hanımı veya çocuğudur. Eğlence olsun diye grubuna göndermiştir. Böylece acı gerçek müşahhas bir örnekle karşımıza çıkıyor.
M. K. Atatürk de "Hükümet millet ve millet hükümettir." demiştir ama... Fransız siyasetçi-araştırıcı Maurice Duverger (1917-2014), "Siyasî Partiler" adıyla tercüme edilen kitabında tek parti dönemini, "Kemalist rejim faşist değilse de hiçbir suretle demokratik de değildi." diye değerlendirir.
Yeni Türkiye'nin ilk yılları için geçiş vetiresini dikkate almak gerekmez mi? (Prof. Dr. Başgil'in "demokrasi" yorumunu sonra vereceğim.)
Osmanlı'nın katı devlet anlayışının ardından kısa bir dönem "Meşrutiyet" geliyor ve hemen "Cumhuriyet" dönemine geçiyoruz.
Osmanlı deyince... Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak'ın bir tespitini vermek isterim. Şöyle der: "Osmanlı devletinde 'her şey devlet içindir; din de devlet içindir'." (Türkiye Sosyal Tarihi'nde İslam'ın Macerası, s. 162).
İslâmın nasıl siyasî bir mecraya sokulduğunun en bariz örneği Osmanlı...
Demokrasi halkın idaresi mi, kandıranların idaresi mi? Bunu tartışmak lâzım.