Cumhuriyet fikrine geliş

Şahabeddin Mercanî'nin, "Tatar olmaknı noksan fehimlep ol isimden nefret idüp biz Tatar değil Müsülmân deyu niza ve mücâdele ideler. Heyhat ve heyhat!" dediğini önceki cumhuriyetleri ele aldığımda belirtmiştim.

Kazanlı Mercanî Rusların oyununa gelmeyin, kendinizi bilin, diyordu.

Türkiye'de, dini kullanarak "Türk" nefreti aşılayanların niçin ve nasıl kurgulandıklarını anlatmak, halkı şuurlandırmak bu ülkeye sahip çıkan herkesin vazifesidir.

Dün (17 Kasım), Mehmed Vahîdeddin'in bir İngiliz harp gemisiyle Türkiye'den ayrıldığı günün 94. yılıydı. Hâlâ Vahîdeddin'in nasıl "erdemli" bir kişiliğe sahip olduğu, isteseydi hazineyi götüreceği, ancak götürmediği yazılır, çizilir. Vahîdeddin, kazara padişah olduğunu söyler. Gerçekten namusludur, gerçekten insanî yönleri çok kuvvetlidir. Ancak bu meziyetleri onun İngilizlerin oyuncağı olmasını meşrulaştıramaz.

Tarihe dönüp bakarsanız haklıların ve haksızların fotoğrafı ortaya çıkar. Bu fotoğrafta Vahîdeddin'e övgüde yarışa girenlerin Millî Mücadele ile problemleri olduğunu görürsünüz.

Millî Mücadele'de başta, elbette Vahîdeddin'in dahli vardı. Ama İngiliz kontrolündeki bir Vahîdeddin, dirense bile Sevr'e razı edilecek bir Vahîdeddin'di.

Kasım ayında mühim hâdiseler oluyor: 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrılıyor, saltanat kaldırılıyor. 4 Kasım'da İstanbul Hükûmeti istifa ediyor ve 17 Kasım 1922'de Padişah bir daha dönmemek üzere Türkiye'den ayrılıyor. 17 Kasım 1924'te, sonu hüsranla da bitse çok partili hayatın ilk adımı atılıyor ve Terakkî Perver Cumhuriyet Fırkası kuruluyor. Ve bu ayda, 10 Kasım 1938'de, Mustafa Kemal vefat ediyor. Cumhuriyet'in kuruluşu da Kasım ayına girilirken 29 Ekim 1923'te.

Durup dururken Cumhuriyet kurulmadığını bilmeliyiz.

"Dinî kimliğinden önce millî kimliğine sahip çık!" diyen din âlimi Mercanî'den sonra, Türk dünyasında, doğudan batıya, kuzeyden güneye, muazzam bir uyanış başlıyor. Millî kimlikle beraber "cumhuriyet" fikri yerleşiyor.

Prof. Dr. Konuralp Ercilasun şu tespitte bulunur:

"Mercânî'den sonra başta İsmail Gaspıralı olmak üzere Doğu Türk­lüğünde birçok aydın, Türk dünyasını modernleştirme yönünde fikir ve ey­lemlerini yoğun olarak sürdürdü. Batı Türklüğünde de Avrupa karşısındaki geri kalma fark edildikten sonra askerî, bürokratik ve eğitim alanındaki yenileşmeler bazen padişahlar tarafından bazen de aydınlar tarafından yine aynı yüzyıl boyunca yürütüldü. Burada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta Batı ve Doğu Türklükleri arasında kesintisiz bir iletişimin varlığıdır. Türk dünyasında çağı yakalama çabasının en önemli yayıcılarından biri olan İsmail Gaspıralı'nın gazetesi [Tercüman] sadece Rusya hâkimiyetinde olan bölgelerde değil, Kahire'den Kâşgar'a, Osmanlı'dan Hindistan'a kadar uzanan sahada okunmaktaydı. Dolayısıyla Doğu Türklüğü Rus esaretinden dolayı, Batı Türklüğü de savaş ve toprak kayıplarından dolayı ayrı ayrı Avrupa karşısında geri kalmışlığı fark etse de çözüm ve çağı yakalama çabaları, sürekli bir etkile­şim içerisinde olmuştur." ("Türk Uygarlığında Cumhuriyet Evresinin Başlangıcı (1910-1950)", Turkic Civilization Studies I, 2015)

Cumhuriyetin nasıl kaçınılmaz olduğu meselesine geleceğiz. Sonra.

Yazarın Diğer Yazıları