Cumhurbaşkanlığının bilgi toplaması ve AYM'nin duruşu
Anayasa Mahkemesi (AYM), 23 Temmuz 2018 tarihli İletişim Başkanlığının Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi''nin "iş birliği ve bilgi toplama" başlıklı 17''nci maddesinde yer alan ve İletişim Başkanlığına doğrudan bilgi isteme yetkisi veren Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmünü anayasaya uygun buldu.
Söz konusu hüküm şöyle:
"Başkanlık, görevleri ile ilgili olarak gerekli gördüğü bilgileri bütün kamu kurum ve kuruluşlarından ve diğer gerçek ve tüzel kişilerden doğrudan istemeye yetkilidir. Kendilerinden bilgi istenen bütün kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiler bu bilgileri istenilen süre içinde öncelikle ve zamanında vermekle yükümlüdürler.
Bu şekilde elde edilen bilgilerden ticari sır niteliğinde olanların gizliliğine uyulur."
Öncelikle dikkat edilmesi gereken, yetkilendirmenin Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yapılmış olduğu. Cumhurbaşkanlığı, kendi bünyesindeki İletişim Başkanlığını, müzakere ortamı gerekmeksizin çıkardığı bir kararnameyle herkes hakkında bilgi toplamaya yetkili kılıyor.
Ancak mesele kişisel verilerle; kişisel veriler ise, temel hak ve özgürlüklerle ilişkili. Dolayısıyla da Anayasa''nın 104''üncü maddesi gereği, temel hak ve özgürlüklerle ilgili bir düzenlemenin Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yapılması mümkün değil. Bu düzenleme ancak kanunla yapılabilir. Dolayısıyla, düzenlemeyle yürütme, yasamanın yetkisini gasp etmiştir ve bu haliyle anayasaya aykırıdır.
Belirsizlik ve güvencesizlik
Söz konusu yetkinin sonucu da meselenin diğer önemli yönünü oluşturuyor. Düzenlemeye göre, İletişim Başkanlığı, görev alanına giren her konuda kişiler hakkında her türlü bilgiyi toplayabilecek. Peki görev alanına dahil olan konular ne? Belirsiz. Zira, kararnamede numerus clauses (sınırlı sayıda) bir sayım yapılmamış, herhangi bir sınırlama yok; yalnızca "gerekli gördüğü bilgileri … istemeye yetkilidir" deniyor. Peki, nedir İletişim Başkanlığınca gerekli görülebilecek bilgiler? Kişinin adı, soyadı, telefon numarası mı? Yoksa, araç plakası, öz geçmiş bilgileri, resmi, parmak izi, genetik bilgileri, etkileşimde bulunduğu yakınları, aile bağları, ses ve görüntü kayıtları, banka hesap bilgileri, sosyal medya hesaplarına ve e-maillerine dair bilgileri mi? Bunların hepsi talep edilecek bilgiler kapsamında olabilir.
Dahası, kişisel verilere dair verilerin toplanmasıyla ilgili düzenlemelerde bu verilerin kullanılması, ne kadar süre saklanacağı, toplanma amacı doğrultusunda kullanıldığının nasıl denetleneceği ve amaç ortadan kalktığında toplanan verilerin nasıl yok edileceği de açık ve net bir şekilde düzenlenmelidir. Aksi durum, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu''na da aykırılık oluşturur.
Söz konusu kararnamede ise bu hususların tamamı belirsiz. Belirsizliğin olması da keyfiyet ihtimalini doğuruyor ve hukuki anlamda güvencesizliğe yol açıyor.
Artan gözetim
Oysa, insan haklarına dayalı demokratik bir devletin temel prensibi, insan onurunu tanımasıdır. İnsan onuru kavramının ortaya çıkmasının nedeni de insanın eşsiz bir canlı olmasından ileri gelir. İnsan eşsizdir, çünkü düşünce üretir ve serbest iradesi vardır. Ancak sürekli gözetim altında olması, serbest iradesinin olmasını engeller. Bu açıdan kararda karşı oy belirten AYM üyesi Engin Yıldırım''ın şu ifadeleri önemlidir:
"Modern devlet bilgi açlığını giderirken, iştahını kontrol etmeyi bilmelidir. Aksi takdirde obezite durumuyla karşı karşıya gelebilir ve bu da hukuki, toplumsal ve siyasi ve iktisadi sağlık için sorunlara yol açabilir. … Kişisel verilerin ilgili kişinin açık rızası olmadan toplanması, işlenmesi ve aktarılması, kişinin basit bir veri nesnesi olarak değerlendirilmesine yol açtığından insan haysiyetini de zedelemektedir."
Bu yönde, insan onurunu zedeleyen gözetim araçlarının sıklaştığı toplumlarda temel hak ve özgürlükler ile demokrasi tehlike altındadır.
Ünlü İngiliz toplumbilimci Anthony Giddens''in şu çıkarımını unutmayalım: "Totalitarizm, her şeyden önce gözetimin aşırı derecede odaklaşmasıdır."