Cumhurbaşkanlığı seçiminin anahtarı milliyetçilik (2)
Başından beri yazdık, 14 Mayıs 2023 seçimi Türkiye tarihinde bir dönüm noktası...
Biz ya diktatörlük ya demokrasi, demiştik. Seçim neticesine bakarsak, ne "diktatörlük" ne de "demokrasi" öne çıktı. Şu an araftayız; 28 Mayıs'ta cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turu, diktatörlüğün mü yoksa demokrasinin mi ağır basacağını gösterecek. Ama iki tercihte de "milliyetçilik" merkez.
Milliyetçiliği konjonktürel düşünebilir miyiz?
Parti içi tartışmalara girmedim. Türkiye'ye kastı olanlar üzerine gittim. Ama artık, ülkemiz dönüm noktasına geldi. Tavrımızı net ortaya koyacağız. TBMM'de çokluğu temin eden kanadın bir ortağı, "milliyetçi" çizgiden hiçbir zaman taviz vermemiş ama büyük ortağa müsamaha göstermiştir. Büyük ortak "Milliyetçi Hareket" çizgisini kaale almak zorundadır. Eğer cumhurbaşkanı yerinde kalırsa, yeni hükûmette, destekçisi tevazu gösterip bakanlık istemezse dahi, birkaç bakanlığı vermeye kendisine mecbur hissetmelidir. Mesele bakanlık vermekle de bitmez. İcraat "Milliyetçi Hareket" çizgisindekilerin ana ekseni etrafında yürütülmelidir.
İktidar için de muhalifler için de söylüyorum: Milliyetçi oylar belirleyiciyse, bu oylar yerini de bulmalıdır.
Milliyetçi oyların artmasında belki asıl sebep, halkımızın şuur altında, büyük tehlikelerle karşı karşıya kalma düşüncesinin gide gide yer etmesidir. Milliyetçi artış, bir savunma olduğu kadar bir ileriye atılmadır; safların sıklaştırılması gerektiğini işaret etmediğini kimse söyleyemez. Halkımızın irfanına, idrakine itibar edilmeli, adımlar buna göre atılmalıdır.
Siyasîlerimiz, hiçbir surette, madem milliyetçi oylar arttı, biz de "milliyetçi" damar üzerinden yürüyelim, diyemez; göstermelik tavır sergileyemez. Halkımız, kimin samimî kimin kandırıcı olduğunu derin irfanıyla hemen çözer.
Yeni gelişmeler gösteriyor ki; politikalar "Türk" merkezli yürüyecektir. Herkes, "Türk"ün, etnisitenin üstünde, "parçalar"ı BÜTÜNLEŞTİREN bir "kavram" olduğunu anlamak mecburiyetindedir.
"Siyasî İslâmcı" kanat, olağanüstü vasıflar yükledikleri, neredeyse peygamber mesabesinde gördükleri Reislerini düşünüyorlarsa, "Türk" deyince irkilmemeliler. (Bu meseleye geleceğim.)
*
Türkiye'yi kana bulayan PKK'nın kurucu lideri Abdullah Öcalan, İmralı duruşmalarında savunmasında çok önemli bir noktaya işaret etmiştir: Türklerin ve Kürtlerin iç içeliğine. Özellikle yazılı savunmasında öyle bölümler var ki, kimse itiraz edemez. Ne yazık ki, o çizgiyi Abdullah Öcalan devam ettirmedi/ettiremedi. Kürt'ün Türkleşmesi, Türk'ün Kürtleşmesi, bir "millet" olması, bu milletin adının -Abdullah Öcalan söylemese bile, şuur altında mutlaka vardı- "Türk" olması neden akla getirilmek istenmiyor?
Bu mesele çok çok mühim. A. Öcalan'ın nasıl savunma yaptığına, mahkemede, bizzat aldığım notlarla, milliyetçiliğe dair soru cevaplara sonra geleceğim.
*
Seçimler Türk milliyetçiliğini öne çıkartı. Dönüşü yok. O zaman "Türk" üzerinde özellikle durmamız, "Türk" etnisite mi, "millet" mi olduğunu anlamamız gerekiyor.
"Türk'ün Tarihi" kitabımızda (Kariyer Yayınları) "Türk"ün etnik ad mı, etnisiteleri içine alan millet adı mı olduğunu ayrıntılı işledik. Tekrarlamak istemiyorum. Kısa alıntılayacağım. Orhun Yazıtları'nın biri Tonyukuk'a ait. Ne diyor: "Ben Bilge Tonyukuk'um. Çin ülkesinde doğdum. -O zaman- Türk milleti Çin'e tâbi idi. Türk milleti, hânını bulamayınca Çin'den ayrıldı, hanlandı. Hânını bırakınca yine Çin'e tâbi oldu." (Tonyukuk, I. taş, Batı yüzü, 1-2. satırlar).
Görüldüğü gibi özel isim olarak Türk, daha ilk metinlerimizde bir etnisiteyi değil, bir milleti ifade etmektedir. Yine yukarıdaki örneklerden açık olarak görüldüğü gibi karşısında bir başka millet, Çin milleti vardır. Doğu toplumlarının gelişmesi Batı toplumlarından farklıdır. Batı'da milletleşme süreci çok geç, 17, 18. asırlarda başlamış olabilir. Ancak Doğu'da, en geç 7. asırdan itibaren Türk, Çin, Fars ve Arap milletleri vardır.
Yukarıdaki örneklerde "millet" olarak bugünkü Türkçeye aktardığımız kelime bodun kelimesidir. Bodun'un etimolojisi dahi etnisite'den millet'e geçilmiş olduğunu anlatır. Bodun'un kökü bod'dur ki bu kelime bugünkü "boy (kabile)" kelimesinin eski biçimidir. Kelimenin sonundaki +un eki çokluk ifade eder; buna göre bodun, "boylar topluluğu" demek olur. Köktürk bengü taşlarında (anıtlarında) bodun iki anlamda da kullanılır.
Bir yandan "boylar topluluğu, bir nevi boylar federasyonu" anlamını korurken bir yandan daha üst bir kavram alanına geçerek "millet" anlamını da kazanmıştır. Tokuz Oğuz bodun (KT, D 14), Tarduş bodun (KT, D 17), On Ok Bodun (KT, D 19) gibi örneklerde "boylar topluluğu"; buna karşılık Türk bodun, Tabgaç bodun örneklerinde "millet" anlamındadır. Nitekim şu ifadeler, üst anlama, "millet" anlamına geçişin tipik ifadeleridir:
"Tokuz Oğuz bodunu, kendi bodunum idi; gök ile yer bulandığı için düşman oldu." (KT, K 4). "Türgiş Kağanı, Türkümüz, bodunumuz idi; bilmediği için, bize karşı yanıldığı için kağanı öldü; vezirleri ve beğleri de öldü; On Ok bodunu eziyet gördü" (KT, D 18-19). Bu iki ifadede iç isyanlar anlatılmakta ve "kendi milletim olan Dokuz Oğuz bodunu; milletimiz olan, Türk'ümüz olan On Ok bodununun kağanı Türgiş Kağan" denilerek Dokuz Oğuz ve On Ok "boylar birliği"nin "kendi milletimiz"in, "Türk'ümüzün, yani Türk milletinin" bir parçası olduğu açıkça vurgulanmaktadır. Zaten ok kelimesi de "boy"; oğuz kelimesi de "boylar" demektir ve böylece On Ok "on boy", Dokuz Oğuz "dokuz boy" anlamına gelmektedir. Açıkça anlaşılmaktadır ki Dokuz Oğuz, On Ok gibi boy birlikleri Türk adı altında bir "millet" oluşturmaktadır.
*
İç içe geçmiş "millet"i parçalamak isteyenlere Abdullah Öcalan'ın savunmasını okutturacağım. Bekleyin...