Çocuklara kim bakacak?!
Virüs kitap satışlarını artırdı. Kitapçıya gidip alamayanlar, internetten sipariş veriyorlar. Yayıncı arkadaşlarla konuşuyorum... Siparişe yetişemiyorlarmış. En çok istenen kitaplar boyama kitaplarıymış. Çocuklar için. Hakikaten çocukları dört duvar adasında tutmak çok güç. Avutmanın yollarını bulmak da öyle kolay değil.
Bir başka mesele daha var. Torunlara kim bakacak? Çalışan anne ve babalar çocuklarını ya çocuk yuvalarına ya da kendi anne ve babalarına bırakırlar. Bunu hepimiz yaşadık. Kreşler, çocuk yuvaları kapalı. Ya anne evde kalacak ya baba. Türkiye'nin şu şartlarında hususiyetle anne-baba sağlıkçıysa, üstelik günlerce de eve gelemiyorlar, çocuklar kimin yanında kalacak? Torun bakan anneanne, babaanne, dede 65 yaşının da üstünde olabiliyor. Bu yaştakiler riskli grup kabul ediliyor. Evlerinden çıkmıyorlar.
Gazeteciler aynı zamanda halkın şikâyetlerini gerekli yerlere duyurur. Bir mektup vereceğim. Mektubun sahibi bilinen bir isim. Adını yazmayacağım:
"...Gayriciddi ve beceriksiz, inisiyatif almaktan korkan bir idarecilerle bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete. Kızım ... genel müdürlükte (Levent'te) damadım da diş hekimi. Torunlarımız doğduğundan beri dünürlerimizle birer hafta dönüşümlü olarak yanında oluyoruz. Daha bebekken bir yardımcı da tutsak biz gene onlarla beraberdik. Torunlar okula başlayınca bakıcıyı bıraktık. Yaz kış bu nöbetimiz.... de ya da .... yazlıkta devam ediyor. Bu hafta nöbet sırası bizde. Yolda bir çevirme olabilir ve ceza yiyebiliriz ihtimaliyle izin almak için önce Ataköy karakolunu aradım. 'Biz bakmıyoruz, Bakırköy kaymakamlığına müracaat edeceksiniz.' diyerek telefon numarası verdiler. Bakırköy kaymakamlığında ilgili yerleri aradım. Konuştuğum kişilere mazeretimizi anlatıyorum. Sadece Ataköy ile Başakşehir arasında bir hafta arayla yol izni vermelerini rica ettim. Bir görevli 'E-devletten yol izni isteyin.' dedi. E-devlete müracaat ettim. Karşıma 'Yabancı kimlik numaranız yok. İzin alamazsınız.' diye bir yazı çıktı. Meğer bu sayfa yurt dışına çıkmak isteyenler içinmiş. Bunu bile bilmeyen kişiler bize nasıl yardımcı olabilir? Neyse ben gene söylenen her telefonu aradım. Çıkan kişiler band kaydı gibi '75 yaşındasınız. Sokağa çıkamazsınız; ancak, hastane ya da eczaneye gidebilirsiniz.' deyip kestirip atıyorlar. Ben ısrar edince de 'Anne ya da baba birisi izin alsın.' diyorlar. Ben de 'Peki kaç gün izin alsınlar?' deyince cevap veremiyor, telefonu yüzüme kapatıyorlar. Bazı dostlar 'Basın Ekspres yolunda hiç polise rastlamadık. Bin arabana devam et.' dediler. Ama ben işi şansa bırakmak ve bu yaşımda polislere ceza yazmayın diye yalvarmak istemiyorum. Sokağa çıkmıyoruz ama hastane ya da eczaneden başka insanların mücbir bir sebebi olamaz mı? Başıma gelen bu olaydan sonra şunu ihtimal olarak görüyorum. Belki bir ay sonra bu halk isyan edip sokağa dökülecek. İşte o zaman ne olacak göreceğiz..."
Basit gibi görünenler, mevzi görünenler, birike birike bir problem yumağı oluyor.
Bir başka mesele öğrencilerin internetten ders görmesi... Benim iki büyük öğretim üyesi, küçük ise üniversitede öğrenci. Bir de ilkokulda torun var. Yani ikisi ders veriyor, ikisi ders alıyor. Ders verenlerin de ders alanların da hiçbir şikâyeti yok. Sanki okula gidip geliyorlar. Bu hakkı teslim edeyim.
Kasabalar var, köyler var, mezralar var. İnternet her yere ulaşıyor mu? Ve herkesin internet için maddî gücü yetiyor mu ve herkes bilgisayara sahip mi? Bunlar üzerinde durulmalı ve mutlaka ama mutlaka imkân sağlanmalı.