Çıkar düzeni nereye kadar?
Toplumsal gerçek, olaylarla kendini belli etse de kimsenin aldırdığı yok. Benim ülkemse sosyal sıkıntılar vakayı adiyeden sayılıyor. Hâlbuki hepsi birer çöküşün habercisi.
"Biz ne oluyor" deyip telaşlanacağımız ve endişeden uykumuzun kaçacağı yerde, sıradanlaştırıp gidiyoruz.
İçinde yaşatıldığımız çıkar düzeni alarm veriyor. Toplumu çürüttü.
Tecavüz, cinayet, karısına veya kocasına ihanet, cinsel sapıklıklar, intiharlar, boşanmalar, haksız cinayetler, gerekçesi basit öldürmeler aldı başını gidiyor.
Başka?
Yalancılık, dolandırıcılık, gasp, soygun, hırsızlık vb. suçlarda görülen sürekli artış da cabası.
Ve çok daha önemlisi devlet içinde gelişen kamu bürokrasisini adeta sarıp sarmalayan, kayırmacılık, devlet gücünü kötüye kullanma, ihale dağıtma, kamu arazilerini peşkeş çekme, getirim (rant) peşine düşme gibi onlarca olay sıradanlaştı.
Bütün bunları alt alta yazdınız mı ortaya çürümekte olan bir toplumun vücudunu saran hastalıklı yapıyı (patalojiyi) görürsünüz. İçinde bulunduğunuz bu çürüme düzenini yaratan siyasi iktidar, şimdi bunun bireysel yansımalarını görüyor olmalı.
Tüm psikolojik sorunların temelinde en temel belirleyici nedir biliyor musunuz?
Yoksunluk veya zorlama.
Bu çok basitmiş gibi görülen iki şey, insanlara aklınızın alamayacağı işler yaptırır.
Örneğin, ekonomik yoksunluk, beraberinde çaresizliği getirir.
Açsınız, her şey var ama siz alamıyorsunuz.
Çıkar ve rant grupları; araba, cep telefonu, et, ekmek, ev alıyor ve siz alamıyorsunuz.
Canınız güzel bir lokantaya gidip eşinizle, çocuklarınızla yemek istiyor yapamıyorsunuz.
Neden?
Çünkü ekonomik gücünüz yok.
Yani?
Yoksunsunuz.
Bu durum; günlerce, aylarca sürdüğünde kaderinizmiş gibi algılansa da içinizde bir yerlerde, sizi hayıflandıran, sinirlendiren, "neden böyle" diye sizi dürten duygular asla ortaya çıkmaz diyemezsiniz. İşte bu duygu kimi insanlarda yerini öfkeye bırakıyor. Kimilerinde sosyal patlamalara (cinayet, tecavüz, gasp vb.) dönüşüyor.
Mesela başkasına kızıp karısını dövüyor, aile içi şiddet artıyor. Aile içi şiddet çocuklardaki ana-baba duygularının incinmesine, değer kaybına sebep oluyor. Kısacası; bir olay, ötekileri tetikleyerek sosyal dalgalar halinde yaygınlaşıyor.
Yukarıda verdiğimiz sadece bir kaç örnek..
Bu imkân ve imkânsızlıkları, bütün yaşama yaydınız mı ortaya mutsuz bir toplum manzarası çıkar.
Örneğin, mahkemede Ali kazanıyor adamı var, Veli kayıp ediyor adamı yok.
Aynı şekilde Hasan işe giriyor adamı var, Mehmet ağzıyla kuş tutsa işe giremiyor; adamı yok.
İhaleyi, A firması alıyor çünkü iktidarın adamı, B firması alamıyor çünkü iktidardan tanıdığı yok. Bu durumda B firmasının büyümesi düşünülebilir mi?
Hayır.
Bu ve benzeri bütün toplumsal alanlarda yaratılan çıkara dayalı ilişki düzeni beraberinde, taraflarda, ya haksızlık duygusunun verdiği ağır bir yoksunluk duygusu yaratmaz mı?
Yaratır elbet.
Öyle ise, kimse çıkar düzeninden adalet beklemesin. Eğer bu düzen; bize ve bizim gibilere adalet veremiyorsa, biz hak ettiklerimizi nasıl alacağız? İki şıkımız var: Bir, biz de onlar gibi yapacağız. Kural düzen tanımayacağız. İki, zor kullanacağız, öfke doğuracağız.
Demek ki neymiş? Çıkar düzeninde huzur olmazmış ve toplum, çürüme sürecine girermiş. Buna bir de doğalgaz, elektrik, su, vergi zamlarını ekleyin.
N'oldu şimdi?
Çıkar ve eşitsizlik yetmezmiş gibi bir de baskı ilave ettiniz. Ekonomik yük ve getirdiği ağır baskı. İşte toplumu oluşturan her bir hücreyi (aileyi) köşeye sıkıştırdınız. Orada yarattığınız baskı düzenin sonunda iç çatışmalar başladı. Geçinemeyenler, artık aile içi küçük kusurları büyütecekler ve birbirlerine saldıracaklar. Veya durumu kabullenip devlete küsecekler. Değilse, seçimi bekleyecek hesap soracaklar. Ailesine göre değişir.
Çıkar düzeni sonsuza kadar sürdürülemez.