Çıbanbaşlarına Saray fırsat verdi
Saray, milletvekili, belediye başkanı seçtirmediği ismi en tartışılan üniversiteye, Boğaziçi'ne rektör tayin etti. Daha önce de İstinye ve Haliç Üniversitelerine rektör yapmıştı. Acaba sen madem bu kadar bizim partidensin, üniversite alanlarımız boş. Seni o alanlarda değerlendirelim, üniversiteleri kendimize kazandıralım mı, dedi?
12 Eylül öncesinde, Boğaziçi gibi ABD'nin desteğiyle kurulan ODTÜ, yıkıcı-bölücü silahlı grupların yuvası idi. Bir kesimin tapınırcasına andıkları Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının bu üniversiteyi, Prof. Dr. Erdal İnönü'nün rektörlüğü zamanında mesken tutmalarını ve sonrasında, köklü değişiklik yapacağız derken daha batık hâle getirilmesini hatırlatmak isterim. Milliyetçi Cephe Hükûmetleri... Prof. Dr. Tarık Somer'in ve Prof. Dr. Hasan Tan'ın rektörlüğü... Olaylar olaylar... desem herhâlde çok şeyi anlatmış olurum. 1970'li yılların ODTÜ'sü incelenmeli. Çok canlar gitti. "Proleterciler" gariban işçileri katlettiler. Demek ki, tepeden inme olmuyor. Pişire pişire, yedire yedire kıvama getirildikten sonra ancak netice alınabileceğini bilmek gerekir. Üstelik ODTÜ'ye, "Üniversiteyi partili yap!" diyerek getirilen kişi, ilim sahalarının devleri olan bahsettiğim merhum hocalarımızın kalibresiyle asla kıyaslanamaz.
Önceki gün, kendisi de Robert Kolejli olan siyasî tarihçi Prof. Dr. A. Baran Dural, "Kolejin açılışını takip eden yıllarda sürekli arttırılan Bulgar öğrenci kotası, okulda özerk bir Bulgar kimliğinin oluşmasına neden oldu." demişti.
Şimdi aynı tür bir kimliğin "PKK" üzerinden inşa edilmediğini kimse söyleyemez. "Bu suça ortak olmayacağız" başlığı altında yayınladıkları 1128 imzalı PKK Bildirisi'ne en fazla imza B.Ü.'den çıkmıştır. (88 imza. Ve daha sonra yine aynı merkezden tutuklamalara karşı bildiriler yayınlanmıştır.)
Prof. Dr. A. Baran Dural devam ediyor:
"Daha sonra kliğe dönüşen bu ekip ve ardıllarının Bulgar bağımsızlık mücadelesine yön verdiği gözlemlenir. Bulgaristan bağımsızlığını elde ettikten sonraki yıllarda, bu ülkede Robert Kolej mezunu sayısız milletvekili, ordu komutanı hatta başbakan göreve gelmiştir. Başta Necdet Sevinç olmak üzere Türkçü yazarların, Robert Kolej'e, 'Bulgaristan'a bağımsızlığını veren okul' demesi bu yüzdendir.
Ne var ki özellikle Tevhîd-i Tedrisat Kanunu'ndan sonra okulda Amerikan misyonerliğinin boyutlarının daraltıldığı anlaşılır. Kolejin laik devlet sistemine uyum sağlaması yönünde Cumhuriyet yönetimlerince ciddi anlamda kontrol edildiği bilinmektedir. (Örneğin; bu okula Robert Kolej yerine resmen 'Özel Amerikan Robert Lisesi' denmeye başlaması, okulun Arnavutköy girişindeki kilise binasının laikliğin gereklerine uygun olarak kapatılması gibi.)
Biri diğerinden çıkmış dolayısıyla bu okullar çok içli- dışlıymış gibi görünmesine karşın, Robert Lisesi ile Boğaziçi Üniversitesi'ni birbirinin ardılı gibi gösterme sevdasından vazgeçilmesi gerekir diye düşünüyorum. Gerek Robert Kolej gerekse Boğaziçi Üniversitesi uzun yıllardır Cumhuriyet'e hizmet eden pek çok değer yetiştirerek ülkenin siyasal- sosyal- kültürel yaşamına katkıda bulunmuşlardır. Buna karşın zamanında Sait Molla, Robert Kolej veya Boğaziçi Üniversitesi'ni bitirmediği hâlde İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin kuruluşunda rol oynamıştır. Bunun daha çok bir 'tiynet' meselesi olduğu düşünülmelidir."
Yeri gelmişken söyleyeyim... Baran Dural'ın bahsettiği Sait Molla'nın İngiliz casusu misyoner Frew'ya yazdığı 12 mektubunu M. Kemal, Nutuk'ta vermiştir (1927 baskısı, s. 214-222). İhaneti bir de orada okuyun. (Devam edeceğiz.)