CHP yol ayırımında (1)

Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığında CHP’nin mesafe almadığını kimse söyleyemez.

Önce şu notu düşeceğim:

CHP’ye “Atatürk”ün partisi” derler. “Atatürk’ün partisi” ifadesi yanlış. “Atatürk’ün kurduğu parti” denebilir. Mustafa Kemal Atatürk, cumhurbaşkanı olduktan sonra biliyorsunuz, 1924’te ve 1930’da demokrasinin gereğini yerine getirmek istemiş, partiler kurdurmuştur. O günün şartlarında kurulan partiler, o günün şartlarında kapatılmıştır.

7 Kasım 1924’te ilk kurulan parti Terakkîperver Cumhuriyet Fırkası’dır. Bu partiyi kuranlar Mustafa Kemal’le birlikte istiklâl mücadelesine baş koyanlardır. Başlıca isimler Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Adnan Adıvar’dı. Partinin programında “Fırkamız itikad-ı diniyeye ve fıkriyeye hürmetkârdır.” umdesi yer alıyordu. Mustafa Kemal bu ilkeyle 1925’te çıkan Şeyh Said İsyanı arasında bağlantı kurarak partiyi kapattı. Mustafa Kemal Nutuk’ta Terakkîperver Cumhuriyet Fırkası hakkında çok ağır konuşur. Şu sözlerine dikkatinizi çekmek isterim:

Hatırât defterini [nafile ve teheccüd namazlarının] sevabından bâhis hadislerle dolduran, bu kâtib-i mesûl, şark vilâyetlerimizde tahrikât-ı diniyede bulunurken, fırkasının programını tatbik etmiyor muydu? Masum halka, beş vakit namazdan mâadâ, geceleri de fazla namaz kılmayı vaaz ve nasihat etmek, belki de ömründe namaz kılmamış olan bir politikacı tarafından vâki olursa, bu hareketin hedefi anlaşılmaz, olur mu?” (Nutuk, 1927 baskısı, s. 623)

(Mustafa Kemal, “kâtib-i mesûl” derken Ali Fuat Cebesoy’u kastetmiş olmalı. Kuruluşta umumî kâtip/genel sekreter o idi.)

CHP, mutlaka Bülent Ecevit’in genel başkanlık dönemlerini tahlil etmelidir. Seçimlerde nasıl başarı gösterildi ve koalisyonla da olsa iktidara gelindiğinde neden başarısız olundu?

Şu da tahlil edilmelidir: Ecevit, özellikle 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde niçin hırçındı ve kime niye taraftı?

Mustafa Kemal’de olmayan “sol” kavramı İsmet İnönü’den sadır. Sahiplenen Bülent Ecevit’ti.

Herhâlde İnönü, Kur’ân ayetlerini aklına getirerek “sol”u işaret etmemiştir. 1789 Fransız İhtilâli’nde sağ ve sol kavramları ortaya çıkmış, mecliste sağda oturanlar statükocu, solda oturanlar statükoya karşı çıkanlardı. Ayrıntısı uzun. Girmeyelim.

Ama Kur’ân-ı Kerim’de sağ ve sol kavramları, nasıl yorumlanırsa yorumlansın, bizim için çok çok önemli. İster istemez, halka “sol” kavramı Kur’ân’dan örneklerle anlatılmış, “sol”u savunanlar, ister istemez, sınırlı kalmıştır.

Kısaca; Kur’ân’da “meymene” (sağ) olumlu (cennete gidecekler), “meşeme” (sol) (cehenneme gidecekler) olarak tavsif edilmiştir.

Elbette Kur’ân’da “sağcılar” ve “solcular” diye bir ayırım söz konusu değil... Kur’ân’ın indiği dönemde, mekân itibarıyla sol tarafta olanların kötülüklerinden, sağ tarafta olanların iyiliklerinden bahsedilmiştir. Hepsi bu. İleriki zamanlarda ister istemez, “meymene” ve “meşeme” kavramlaştırılmış, inananlar “sağ”da, inanmayanlar “sol”da gösterilmiştir.

Ne olursa olsun, halkın dinî duyguları muhakkak hesaba katılmalıdır.

Anadolu insanı, “sol”a karşı ihtiyatlıdır.

Kemal Kılıçdaroğlu, kırlık alanlarda neden oy çıkmadığını Sözcü TV’de yorumlarken: Biz şunu da araştırdık, acaba kırsaldaki insan neden bu ekonomik yıkımdan etkilenmedi diye. Çok basit, ayda 500 lira verdiğinizde zaten harcayacak yer yok. Köyde nereye harcayacak parayı. Ekonomik yıkımdan etkilenmiyor.” dedi. Onun için de kırlık alanlarda Recep T. Erdoğan’ın kendisinden bir misli fazla oy aldığını söyledi.

Kırlık alanlarda insanlar daha basit kavramlarla düşünürler ve kendilerine yol çizerler. “Din” esastır. Biri çıksın, “Allah” desin, “Kitap” desin, mesele bitmiştir.

Gençliğimizde çok faaldik. Seçime iki gün vardı. Köye gittim. Babamın dayısının oğlu muhtarı yanıma aldım, tek tek evleri dolaştım. Hemen bütün oyları MSP’den MHP’ye döndürdüm. Çünkü MSP “din”i öne almıştı. Propaganda için gelenler, önce “din”den giriyorlardı. Üstelik, “hilâl”in dinî anlamı da olduğu hâlde, Arapçadan gelen “hilâl” bilinmiyordu. “Mührü üç hilâle basacaksınız.” dediğimde, soran gözlerle yüzüme bakıyorlardı. Sonra uyandım. “Aya” dedim, “Aya basacaksınız.”

Yıllar öncesinden bugüne değişen bir şey yok. Anadolu’da “din” esastır. “Laiklik” deseniz, kimse bir şey anlamaz. Zamanında “laiklik” ve “din”, “sağ” ve “sol” gibi birbirine zıt gösterilmiştir.

Din”in dillerde oyuncak edilmesi, Kur’ân dışına çıkılması, kimseyi ilgilendirmiyordu. Sözünde “Allah” geçiyor mu, “Kur’ân” geçiyor mu? Bitti!

Kemal Kılıçdaroğlu, enflasyondan, geçimden önce, kırlık alanlarda, dinin nasıl anlaşıldığı üzerinde bir düşünmeli. (Yarın devam.)

Yazarın Diğer Yazıları