CHP, bugünden sonra nasıl bir çizgide yürüyecek?

Bugün CHP yeni genel başkanını seçecek.

CHP’nin ideolojisi tartışmalı... Deniz Baykal, 10 Mayıs 2010’da, hakkındaki kaset yüzünden genel başkanlıktan istifaya mecbur kalınca, 22 Mayıs 2010’da yapılan 33. CHP Olağan Kurultayı’nda Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlığa aday gösterildi ve seçildi. K. Kılıçdaroğlu genel başkanlığında, bütün kesimlerle diyalog kurma yolunu seçti. Onun genel başkanlığı döneminde CHP’nin oyları yüzde 25 civarında seyretti.

CHP’nin 1950 öncesi uygulamaları belli çevrelerin silahı idi. Bu uygulamalar “din” eksenliydi.

CHP, özellikle 1970’lerden itibaren “sol” eksenli tartışmalarla da çalkalandı. K. Kılıçdaroğlu’nun her kesimle görüşmesi, her kesime selam vermesi de bu tartışmaları bitiremedi.

Merhum ilâhiyatçı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esti. Klasik ilâhiyat anlayışını temel almakla beraber, yenilikler getirmişti. Deniz Baykal, belli popülaritesinden istifade etmek, belli kesimlere ulaşmak için Yaşar Nuri Öztürk’e milletvekilliği teklifi götürdü. 3 Kasım 2002 seçimlerinde İstanbul milletvekili seçildi. Mevcut CHP’nin “içyüzü”nü gördü ve uyuşamadı.

Yaşar Nuri Öztürk, birçok noktadan CHP’yi tenkit etti. Sonunda bu partiden ayrıldı. 16 Şubat 2005’te Halkın Yükseliş Partisi’ni kurdu; ancak, yürütemedi. 19 Ekim 2009’te partinin genel başkanlığını bırakarak siyasetten çekildi.

***

Yaşar Nuri Öztürk. “Atatürk’ten sonraki CHP (Çağı Yanlış Okumanın Serüveni)” kitabını yazarak CHP’nin “yanlışlar”ını bir bir ortaya koydu. (Yeni Boyut Yayınları, 3. bs., 245 s.) “Bugünkü CHP'nin Kimliği ve Yapısı” başlıklı ilk yazısında “CHP, tarihi boyunca kendisini ‘Atatürk'ün partisi’ olarak tanıtmış ve kitleleri sürekli bir biçimde bu söylemle cezbetmek yolunu seçmiştir. Ama başarılı olamamıştır. Neden?” diye soruyor ve cevabını şöyle veriyor:

“Çünkü bu söylem, Atatürk'ten sonraki CHP manzarasına uygun olarak ayaklarının üstüne oturtulduğunda şu şekli almaktadır: CHP, kurucusu Atatürk olan bir partidir.

Birinci söylemle ikincisi çok ama çok farklıdır. Eğer kuru­cunun hakkı verilmemiş, emaneti korunmamış, amaç ve özlemleri hayata geçirilmemişse ‘Biz Atatürk'ün par­tisiyiz’ söylemi bir bedavacılığın ve bazen de istismarın ifadesi olarak belirginleşir.

Bununla da kalmaz, Atatürk’e ve Atatürk ilkelerine ağır zararlar verir. Çünkü bu söylemin sahiplerinin bütün açık­ları, gedikleri, kayıpları, yenilgileri Atatürk'e mâl edilir. Nitekim böyle olmuştur. CHP ‘Atatürk, Atatürk’ diye bağırıp yenilgiye uğradıkça Atatürk'ün mehabet ve itibarı zedelenmiş; Atatürk'e saldırıyı kariyer ve ibadet hâline getiren dinci siyaset palazlandıkça palazlanmıştır.” (s. 7)

Y. N. Öztürk, “Atatürk, CHP ve Din” başlıklı yazısında: “Atatürk'ün partisi olmakla övünen CHP'nin anlamak istemediği ve dikkate almadığı belki de bir numaralı değer dindir. Oysaki Atatürk'ün en iyi anladığı ve birçok şeyden önce dikkate aldığı değerlerden biri dindir.” diyor ve devam ediyor:

Yıllarını Atatürk'ü incelemeye vermiş bir ilahiyatçı-sıfatıyla söylüyorum: Atatürk, İslam dinini, birçok ilahiyatçı akademisyenden daha iyi biliyor ve değerlendiriyor. Meclis konuşmalarının bazılarında on-on beş ayeti, bir o kadar hadisi özgün metinlerinden okuyup tercüme ederek yorum­luyor ve yaşanan zamanın taleplerine cevaplar getiriyor.

Dini dikkate almak, önemsemek cami abonesi olmak değildir. Dinci odakların sırtını okşamak hiç değildir. Dini dikkate almak; dinin toplum hayatındaki yerini, Türk insanının benliğindeki etkisini, Türk halkının bilinç altın­daki derinlik ve canlılığını kavrayarak hesabını-kitabını ona göre yapmaktır.”

Y. N. Öztürk yazının devamında çok önemli bir noktaya temas ediyor:

“Dini dikkate almak, her şeyden önce, Türk halkının din bezirgânları tarafından Allah ile aldatılmasına seyirci kalmamak, izin vermemek, bunun için gerekeni yap­maktır.

Atatürk; din meselesindeki basîret, vukuf ve sezgileriyle de bir anıttır. O, bilmiştir ki, dini tanımadan insanı tanıyamazsınız. İslam'ı tanımadan Türk toplumunu ve İslam dünyasını tanıyamazsınız. Bu tanıma olmadan da Türkiye ile İslam dünyası ve İslam dünyası ile Batı arası
ilişkilerde sağlıklı politikalar üretemezsiniz.

Atatürk'ten sonraki CHP bunların tümünden habersiz olagelmiştir.” (s. 20-21)

Hoca, çok tartışılan “laiklik” meselesine de giriyor:

“Laikliğin dine sırt dönmek, dinle ilgilenme işini dinci hurafe ve istismar odaklarına bırakmak şeklindeki algılanışının yarattığı büyük hüsrana tüm Türk aydın­larının bir kez daha dikkatini çekiyorum. Bu hüsran Türkiye'ye ve Cumhuriyet'e büyük zararlar vermiştir ve vermeye devam etmektedir. Bu hüsranın bir numaralı müsebbibi ise Atatürk'ü ve laikliği yanlış okuyan, çağın gelişmelerini ise hiç okuyamayan CHP aydınlarıdır.”

Sonra sözü “Türk solu”na getiriyor:

“Türk solu ve CHP çağı yanlış okumuştur. (…) CHP'yi yönetenler, ‘yanlış okuma’nın faturasını, bir yandan Türk halkına, öte yandan kendisini nispet ettikleri Atatürk'e ödetiyorlar.”

Kitabın sonunda Arslan Bulut’un “Yaşar Nuri Öztürk’ün Reddedilen Panzehiri!” başlıklı değerlendirmesi ek olarak veriliyor. (s. 223-239)

Bugün seçilecek yeni CHP genel başkanını zorlu bir maraton bekliyor. Önümüzde mahallî seçimler var. Yıkıcı bölücü sola yine açık kapı bırakacaklar mı, yoksa temel değerler üzerinden bütün halkı kucaklayacaklar mı?

Yazarın Diğer Yazıları