Cemaatlerin altın çağı!
Cemaatler birbirine girmiş. Biri diğerine "FETÖ gitti, CÜTÖ geldi!" diyor.
(Hakkını yemeyelim: Bu tür sözün patenti Binali Yıldırım'ın. Hani Ak Parti'nin İstanbul Belediye Başkan adayı olan; hani Anayasa'nın 94. maddesine rağmen TBMM Başkanlığı'nı da uhdesinde tutan; hani hakkında, AKP adaylarının Ankara ziyaretlerindeki konaklama masraflarını Meclis'e ödettiğini şayiası çıkarılan... İşte bu Zat-ı Muhterem Ağustos 2016'da yaptığı bir konuşmada "FETÖ gitti, BTÖ geldi." demişti. BTÖ: Bölücü Terör Örgütü.)
Meselenin şaşırtıcı tarafı suçlayanın da suçladığının da geçmişi çakıldaklı! (Yozgat ağzı, TDK'nın sözlüğünde açıklaması var. Üçüncü şık.) "Ne demek istediniz?" derseniz; iddia ve tezleriyle, "özeller"indeki tezat. Araştırın bulursunuz!
Millî Eğitim Bakanlığı'nın iş birliğiyle bir cemaatin/tarikatın kurduğu ve ders verdiği bir imam hatip lisesi, tartışmaya açılınca, "Bina çürükmüş!" bahanesiyle cemaat/tarikattan alınıp yakındaki "Devlet"in imam hatip lisesine eklenmiş. (Çok şükür!)
Her gün cemaat haberi, tarikat haberi... Serbest bırakılıp tekrar tutuklananlar... (Niye bir cemaat? Bilmiyorum ki! Takip de etmedim. Mevcut hükûmetin aleyhindeymiş, diyorlar!)
Cemaat yurtları... İstismarlar... Tarikat şeflerinin kiminin çaresiz kadınların iffetine tasallutları!...
Nurcuların "Hüsnü Ağbi" kolu Reis'e akıl almaz övgü mektupları gönderiyor.
(Lisedeyken bir Korkmaz Ağabey vardı. Nurculuğu ondan işitmiştik. Evi dershaneydi. Meraktan gider gelirdik. Said-i Nursî'nin kitabından okur anlatır, okur anlatırdı... "Siyaset günah!" derdi. Bir kere yine yazdım. Rahmetli Mehmet Gül'le benim üzerime çok düşmüşlerdi. Kazanamadılar!)
Bir anayasa varsa, anayasada ne yazıyorsa ona göre devlet yönetilir. Eğer değiştirebilecek gücü varsa değiştirir ve kendi sistemini getirir. Bu yeni sisteme itiraz eden olursa, neden itiraz ettiğini halka anlatır, ikna edebilirse ve anayasayı değiştirecek güce ulaşırsa, halkın hür iradesiyle, istediğini elde eder.
Anayasalarda değişmez hükümler de yer alır. Bizde Anayasa'nın ilk dört maddesi değiştirilemez. Bunları biliyorsunuz. Eğer halka "'Değişmez'leri değiştirelim mi?" diye sorar ve kabul ettirirsen ne denebilir ki... Ülke batmış demektir zaten. Darbe yapıp değiştirmeye kalkar veya fiilen maddelerin hükmü olmadığını gösterirsen, ilanihaye tartışma sürüp gider. (Değişmez maddeler darbeler neticesi konduğu için, "darbe" dedim.)
Tarikatlar, cemaatler, her yerde hazır ve nazırlar. Altın çağlarını yaşıyorlar. Sağ olsun Ak Parti hükûmetleri!
Bilmiyorum, hükûmet edenler altlarının oyulduğunun farkındalar mı? Farkında olmamaları mümkün değil. Çünkü bir cemaatin kendilerinin ve ülkemizin başına açtıkları gaileyi hâlâ atlatamadık.
Kahrolası şu oy gailesi! M. Kemal de Millî Mücadele'ye başlarken şeyhlere birer mektup yazmış ve destek istemiş, üstelik kimilerinden destek de almıştı! (O meseleye geleceğim.) Ama sonra Şeyh Sait İsyanı çıkınca -Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın yol almasını da hesaba katmalıyız- 30 Kasım 1925'te vaz edilen bir kanunla tekke, zaviye ve türbeler kapatılmış, türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik vb. birtakım unvanlar kaldırılmıştır.
Ak Parti zamanında, bir parti yetkilisinin dile getirdiği, bir başka partilinin değiştirilsin, diye kanun teklifi verdiği hâlde bu kanun değiştirilmemiştir.
Soru: Şu an kanun çiğneniyor mu, çiğnenmiyor mu?