Cami ve gösteriş
İstanbul'da Avrupa yakasından Asya yakasına geçerken Çamlıca'ya abanmış cami ister istemez gözünüze ilişiyor. O güzelim tepeyi mahveden bu görüntü, ideolojiye esir olmamış, "kişiyi" ilâhlaştırmayan her Müslümanın içini sızlatıyordur.
Bir ihtiyaç varsa, elbette münasip bir alanda cami yapılır ama bu cami tabiatı katletmez; tabiatla bütünleşir.
Camiler meselesinde hassasım. Cuma günü dışarıda namaz kılmayan var mı? Yağmura, kara, tutulmayan var mı? Hele büyük şehirlerde... Kaç defa bu köşede dile getirdim: Cuma ve bayram namazları için kapalı alana ihtiyaç had safhada...
Camiler plansız yapılıyor. İhtiyaç karşılanmıyor. Önce kalabalıklar dikkate alınmalı, sonra mesafeler... Uzak mesafe vakit namazını cemaatle kılmak isteyenlere külfet; yürüme güçlüğü çekenler, yorulanlar yok sayılmamalı.
Bazı basın-yayın organlarında okur, dinlersiniz: Cemaatle namaz kılınmalı!
Bir insan, hele şu zamanda, gecenin karanlığında, ara sokaklardan, sabah namazına gidecek cesareti bulabilecek mi?! Hırsızı, psikopatı önüne çıkıveriyor. Ekranlarda yaşlıların nasıl yerlerde sürüklendiği, nasıl dövüldüğünü kaç defa seyrettik.
Bir psikopatın -hem de tıp öğrencisi- gündüz gözüne, yolda yürüyen hanıma, omuz atışını, "Önüne bak!" dediğinde o hanımı bir yumrukta yere serişini kaç gündür ekranlarda seyrediyoruz. Bir de ıssız sokaklarda "av" bekleyen tinercileri, serserileri, soyguncuları düşünün...
Diyeceğim... İhtiyaç göz önünde tutularak camiler inşa edilmeli. Halkın parası, dağ başlarına, hiçbir fonksiyonu olmayan "sultan camileri" dikilerek toprağa gömülmemeli.
Ziya Gökalp'in bir mektubu aklıma geldi. Sonra komünistlerin destekçisi olacak, eski Turancı -ki 1914'ta kısa süre Turan gazetesini yayınlamıştı- Zekeriya Sertel'e 1920'de, Malta'da esirken, bir mektup gönderiyor. O sırada ABD'de, sosyoloji okuyan Sertel'in bir sorusuna cevaplandırma ihtiyacı duyacak ki, makale gibi mektup yazmış. Gökalp, "cemaat" ve "cemiyet"i sosyolojik anlamda yorumlar. Bunun yanı sıra "cami" ve "mescid"e temas eder; ikisinin fonksiyonunu birbirinden ayırır. Ona göre; mescid secde yeri, cami ise içtima... "İçtima"nın anlamı geniş tabiî. (Fevziye A. Tansel, Ziya Gökalp Külliyatı II-Limni ve Malta Mektupları, 1965, s. LIII-LX).
Camiler, "cemaat-tarikat" istilâsı ve sultasından kurtarılmalıdır. Geçen bayramda, Silivri yolu üzerinde, villa tipi yapıların olduğu bir sitenin camisinde cuma namazındaydım. Bu camide elektronik hiçbir âlet kullanılmıyormuş. Vaaz da, hutbe de mikrofonsuz. Meğer bir cemaatin yaptırdığı camiymiş. Cemaat mikrofona karşıymış. Ama ilkinde hoparlörden ezan sesi de duydum. Bir site sakini cemaate çok kızmış, kendi bahçesine düzenek kurmuş. Vakit gelince bangır bangır ezan okutuyor. Ortak anlayış olmayınca insanlar birbirine giriyor.
Bu hafta camiler haftasıymış. Yeni Diyanet Başkanı Ali Erbaş, "İslâm medeniyeti Cami merkezli bir medeniyet." diyor.
Başkan! İnsanlar şimdi medeniyeti düşünecek hâlde değiller. Namaz kılacak mekân arıyorlar.
Ve şu cemaat-tarikat meselesinin Kur'ân'daki yerinin izahını bekliyorlar!