Cami duvarı!
Neden bilmiyorum günlük siyasî tartışmalar bana iki kitabı hatırlattı. Rudyard Kipling''in "Cangıl"ını ("Orman Çocuğu" diye çevirmişler. Dil çok kötü! Ben "Cangıl" adıyla okumuştum.) ve George Orwell'ın "Hayvan Çiftliği"ni.
"Hayvan Çiftliği"ni, ortaokulda Türkçe hocamız, okulumuzun da müdürü olan Muharrem Lütfü Atabey derste bizlere okutturur, bütün sınıfa dinlettirirdi. Sonra kitabı temin ettik ve içe içe okuduk.
İstanbul'da bir tanınmış liseye de müdür olan Muharrem Lütfü Hoca çok otoriterdi. (Hoca'yı İstanbul'da gördüm ve hâl hatır sordum.) Tokadını yemeyen bir öğrenci gösteremezdiniz. Saçımız muhakkak iki numara tıraşlı olacak. Ve muhakkak mektep şapkası giyilecek. (Eskiler bilirler... Siperlikli şapka, üstünde ayyıldızlı arma var.)
Orta Anadolu'nun ortasında bir ilçe Yerköy. O zaman en fazla 10 bin nüfusa sahip. Artık liseye geçmiştik. Otorite sıkıyordu. Öğrenciler isyandaydı. Ne iki numara tıraş olmak istiyoruz, ne de şapka giymek. Televizyon yok; radyo var ve gazeteler gelir. Üniversitelerde boykotlar ve işgaller başlamıştı. Duyuyor ve okuyorduk. Hiçbir lisede boykottan bahsedilmemişti. Evet, boykota gidecektik. Biz ilk olacaktık. Pankart hazırladık mı, aklıma gelmiyor, ortaokul ve lise aynı avludaydı, kapılar tutuldu ve boykot başladı. Kimse itiraz etmedi. Kızı erkeği toplandık ve ilçe merkezine doğru yürüyüşe geçtik. "Şapka giymek istemiyoruz!", "Tıraş olmak istemiyoruz!" sloganları atıyoruz.
Her millî bayramda aynı güzergâhı kullanırdık. Lisenin caddesi üzerindeki evden bir nine öğrenciler geçerken "Aman çocuklarımıza göz değmesin!" diyerek üzerlik tüttürür, dumanını üzerimize savururdu. Tabiî boykottan haberi olmadığı için o gün üzerlik tüttürmemişti! Ve bize göz değdi!
İstasyon Meydanı'nda toplandık. İlçenin iki fotoğrafçısından biri olan Foto Fahri, bir minibüsün üstüne çıkmış fotoğraf çekiyordu. İçgüdüyle yanımdaki arkadaşıma da söyledim, kendimizi gizledik. Seçimler yaklaşıyordu. Politikacılar köy köy dolaşıyordu. Bir partinin ilçe başkanını cipinden indirdik. Dert anlatıyoruz. Arkadaşlar politikacıyı omuzlarına aldılar... Foto Fahri yine ortaya çıktı, deklanşöre bastı.
Netice: Zamanın çok okunan gazetesi Günaydın'da tam sayfa haber. Fotoğraftan tespit edilenler bir bir toplanıp mahkemeye çıkarıldılar. Şahit kim dersiniz? Omuzlarda taşınan o politikacı! "Şu yeğenim de vardı, bu yeğenim de vardı..." dedi ve 15 öğrenci tutuklandı. Hepsi okuldan atıldı. Arkadaşlar başka liselerden mezun oldular.
O boykot günü bir şey daha öğrenmiştim. Sonra bizim ilçede gençlik kolları kurucusu olacağımız partinin mitingi vardı. İleride senatör seçilecek zat konuşuyordu. Ne kadar çok nutuk atmışsa sesi kısılmıştı. Kürsüye yakındım. Namık Kemal'in "Bârika-i hakikat müsâdeme-i efkârdan doğar." sözünü ilk ondan duymuş ve aklımın bir tarafına not etmiştim.
Biliyor musunuz... "Cangıl"dan ve "Hayvan Çiftliği"nden siyasîlerin ve bizlerin çıkaracakları o kadar çok ders var ki...
Otorite ("Otorite" diyeyim, fazlasını söylemeyeyim!), insanı ya yalancı yapar ya isyancı...
Gençliğimizin rüyası Ayasofya'nın önceki hâline rücu kararı en zayıf zamanda alındı.
"Karar alan Otorite"nin , "gidici" olduğu sık dile getiriliyor. "Son umut" veya "Tarihe not bırakmak" ... Fark etmiyor.
"'Cami duvarı' ne alâka?" diyeceksiniz. Ne bileyim işte hayvanlardan bahsedince birden aklıma geldi!