Büyük duruşma!
Bugün "büyük duruşma" var. Düşünen, araştıran, yazan, aydınlatan insanlar muhakeme ediliyorlar. Neden? Sadece ve sadece "muhalif" görüldükleri için.
Gazetecinin, "muhalif" olmasına ve gazeteciye muhalif olunmasına da karşıyım. Bir gazeteci, adaletsizliğe, haksızlığa karşı yazar. Gazeteciliğin ilk şartı haberciliktir ve haberi doğru kaynaktan edinmektir.
Gazeteci adaletsizliği, haksızlığı ortaya çıkaracaktır. Yoksa o gazeteci değildir; birilerinin yanaşmasıdır.
Gazeteci, eğer doğru haber veriyor, habere göre yorum getiriyorsa ve bu hâl birilerini rahatsız ediyorsa, o birileri önce dönüp kendilerine bakmalıdır.
R. T. Erdoğan adlî yılın açılışında epey teorik bilgiler verdi, yorumlar getirdi. Başında "adalet" dedi, sonunda "adalet" dedi. Yerinde. İtirazımız yok:
"Adalet mülkün temelidir. Hazret-i Ömer'e atfedilen bu söz, devletin orduyla değil, parayla değil, petrolle, doğal gazla değil, sanayiyle, ticaretle değil, adaletle yaşadığını belirtiyor. Çünkü adaleti tam manasıyla tesis ettiğinizde, diğer her şey zaten kendiliğinden gelişecek, yaşayacak, ülkeyi ve toplumu kuşatacaktır. Tarihin her döneminde adaletin üzerinde en çok durulan ve tartışılan kavram olmasının sebebi de budur."
R. T. Erdoğan, Kur'ân-ı Kerîm'den de örnek verdi:
"Meselâ, Araf suresinde Allah'ın adaletle davranmayı emrettiği, Maide suresinde Rabbimizin adaletle hüküm yürütenleri sevdiği belirtilmektedir. Her cuma günü hutbede okunan, Nahl suresinin 90'ıncı ayetinde, 'Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder, hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar.' buyrulmaktadır."
R. T. Erdoğan, genel alıyor. Ayet numaralarını verseydi daha farklı hükümler de çıkardı. R. T. Erdoğan'ın Maide suresinde muhtemelen 42. ayete atıfta bulundu. Daha önce bizim de başka gazetecilerin de hatırlattıkları bir ayet var: 8. ayet. Buyurun okuyalım: "...Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin..."
"Kin" ve "adaletsiz davranma". Kabul edelim ki, "Cumhurbaşkanı"na en ufak söz bile dava konusu oluyor. Hâkimler, ister istemez ceza veriyor.
Hukukçular, Avrupa ülkelerinde cumhurbaşkanına hakaret suçunun kimilerinde kaldırıldığını, kimilerinde ise var olduğu hâlde uygulamadan çıkarıldığını, ABD'de ise, "hakaret" değil, "tehdit"in suç sayıldığını çeşitli vesilelerle açıkladılar. Kanunlarda, kim olursa olsun, "insan"a hakaretin bir cezası var zaten.
Hatırlatayım... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "İfade hürriyeti karşısında devlet başkanının imtiyazlı statüsü kabul göremez. Bu AİHS'nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesine aykırıdır." diyor.
Bugün "büyük gün". Şehit MİT mensuplarının "deşifre" davası bugün karara bağlanabilir.
Gazeteciler, sırf gazetecilik yaptıkları için tutuklular. Kanuna karşı bir hareketleri söz konusu olamaz. Mesele "deşifre" ise zaten herkesin malumu idi; yazılıp söylenmişti. Arkadaşımız Murat Ağırel, Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç boşu boşuna yatıyor.
Herkes biliyor ki, "Yukarı"sı en azından ihsas etmedikçe, gazeteciler bırakılmayacaktır.
R.T. Erdoğan, adlî yıl açılışında "adalet"i hatırlattı.
Gazetecilerin mahpusluğu Türkiye'nin büyük ayıbıdır.
İnşallah hak yerini bulur.