Bu tarih önemli! "10 Nisan 1928"
9 Nisan 1928'de TBMM'ye sunulan kanun teklifi ile 1924 Anayasası'nın 2. maddesinde yer alan "Türkiye Devleti'nin dini İslam'dır" ifadesi kaldırılmış, devletin laiklik niteliği kazanması amacıyla yapılan bu değişiklik oy birliği ile kabul edilmiş ve 10 Nisan 1928 tarihinde Resmi Gazete' de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Böylelikle, başta demokrasi olmak üzere özgürlüklerin ve hakların güvencesi olan laiklik ilkesi her ne kadar anayasaya 1937 yılında girmiş olsa da, 1928'ten itibaren her alanda 'fiilen' uygulanmaya başlanmıştır.
Bu sebeple, Cumhuriyet tarihinin dönüm noktalarından biri olan 10 Nisan'ı "Laiklik Günü" olarak kutluyoruz.
Ancak, 10 Nisan 1928 tarihinin üzerinden 90 yıl geçmişken bugün, "Türkiye Cumhuriyeti laik mi?" sorusuna en optimist yaklaşımla cevap vermeye çalışanımız dahi, içinde oluşan gelecek endişesine mani olamıyorsa, laikliğin yıpratıldığı gerçeğini görmemezlikten gelemeyiz demektir.
Ancak, unutmayalım laiklikten verilen tüm tavizler, demokrasiyi de yıpratır.
Bu nedenledir ki, demokrasiye sahip çıkmak ve yıpratılan laikliği korumak için başta gençler olmak üzere tüm topluma laikliğin anlam ve önemini anlatmak mühim bir gereklilik taşıyor.
Bu konuda bizi en iyi bilgilendirecek olan ise adım adım, sabır ve kararlılıkla laikliği devletin temel esasları arasına koyan Atatürk'ten başkası değil elbet.
O halde, Atatürk'ün laiklik hakkındaki söylev ve demeçleri üzerinden "Laiklik nedir?" sorusuna cevap arayalım...
Atatürk der ki...
"Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir. Türkiye Cumhuriyetinin resmi dini yoktur. Devlet idaresinde bütün kanunlar... dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve uygulanır. Din düşüncesi vicdani olduğundan Cumhuriyet, din düşüncelerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş uygarlık yolunda ilerlemesinde başlıca başarı koşulu görür."
O halde, laiklik, devletin belli bir dini temsil etmemesi, dinin devlet işlerinden ayrı tutulmasıdır.
Laiklik, devletin her türlü inanca karşı tutumunun hoşgörülü olması ve herkese eşit davranmasıdır.
*
Atatürk der ki...
"Hiçbir kimse, hiçbir kimseyi ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayamaz. Türk devleti laiktir. Her yetişkin dinini seçmekte serbesttir. Ancak din lüzumlu bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şu var ki, din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır."
"Laik hükümet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz."
O halde, laiklik, dinsizlik veyahut din düşmanlığı demek değildir.
Laiklik, vicdan, ibadet ve din özgürlüğü demektir.
*
Atatürk der ki...
"Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz."
O halde, laiklik, din simsarlığının önündeki engeldir.
*
Atatürk der ki...
"Türkiye Cumhuriyetinde, her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merasimi de serbesttir. Yani, ibadet hürriyeti vardır. Tabiatıyla ibadetler, güvenlik ve genel adaba aykırı olamaz; siyasi gösteri şeklinde de yapılamaz. Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi durumlara artık Türkiye Cumhuriyeti asla katlanamaz."
O halde, laiklik, dinin siyasi çıkar aracı olmasının önündeki engeldir.
Laiklik, aynı inancı paylaşmayan vatandaşları birleştirici bir araçtır.
Laiklik, ulus devleti olmanın olmazsa olmazıdır.
*
Ancak laikliğin fiili hayatta uygulanmasının üzerinden 90 yılın geçtiği bugünlerde toplum, Cumhuriyet tarihi boyunca hiç olmadığı kadar ayrı ve birbirine cephe almış vaziyette.
Oysa Cumhuriyetin kuruluşu ve laikliğin sağlanması sürecinde çokça bedel ödendi. Bu bedellerin boşa gitmemesi için laikliğin anlamını ve önemini iyi bilelim...
90 yıl önce sahip olduğumuz bu çağdaş uygarlık normunu siyasi çıkarları için yok etmeye çalışanlardan koruyalım ve yaşatalım...
Her şeye rağmen, hepimizin "Laiklik Günü" kutlu olsun!