Bu reformdan sonra da referandum gelir mi?
Seçimler nedeniyle üzerinden kısaca geçtiğim Yargı Reformu Stratejisi'nin yasalaşırsa önem arz edebilecek birkaç ilkesine ara ara değinmek istiyorum…
Bugün ilk bahsetmek istediğim ilke yargı bağımsızlığı açısından oldukça büyük önemi olan "hakim ve savcılar için coğrafi teminat" ilkesi.
Strateji belgesinin ikinci amacı şu:
"Yargı bağımsızlığı ve şeffaflığın geliştirilmesi"
Amacın ifadesinden de anlaşılacağı üzere, görünen o ki, "yargının bağımsız ve şeffaf olduğuna inanılıyor", bu belge ile de "geliştirilmesi" planlanıyor…
Ve bu amaç içinde ise hakim ve savcılara istekleri dışında, gerçeklikten uzak gerekçelerle başka yere atanmama güvencesi getiren "coğrafi teminata" yer veriliyor…
Hakimlerin kimseden çekinmeden, siyasi etki altında kalmadan rahat karar vermesini sağlayacak bu hususun tesis edilmesi şüphesiz ki oldukça önemli. Ancak yetersiz…
Hakimlere dosya güvencesi sağlanmadan, yetki güvencesi sağlanmadan beklenen etkinin alınması mümkün değil…
Hakimin yalnızca başka bir yere atanmaması gereken güvenceyi sağlamaz; elinden bakmakta olduğu davanın alınamaması, mahkeme başkanı iken başka bir mahkemede alelade üye haline getirilememesi de lazım.
Yer, yetki ve dosya…
Bu üç güvencenin de hakimlere sağlanıyor olması lazım.
Nitekim güvence eksikliğinin getirdiği siyasi etkiyi Enis Berberoğlu davasında, Man Adası iddialarına karşı açılan tazminat davalarında, Soma davasında ve daha pek çok davada açıkça gördük.
Ancak bağlı oldukları kurul siyaset eliyle oluşturuluyorken, hakimler ve savcıların güvence eksikliği nasıl giderilecek?
Kaldı ki, ilk defa atanacak hakimler ve savcılarla ilgili prosedür Adalet Bakanlığı tarafından yürütülüyor… Yazılı sınav ve mülakat Adalet Bakanlığınca yapılıyor… Öncelikle bu mülakatların liyakat esası ile sonuçlandırıldığının güvencesi olarak video kaydına alınması, gerektiğinde yargıya delil teşkil etmesi için gerekli…
Adaylık aşamasından sonra devreye Hakimler Savcılar Kurulu giriyor… Bu kurulun yapısındaki yanlışlıkları zaten defalarca yazdık…
Yargı, bir bütün olarak ele alınmadıkça, en önemli yanlışlar düzeltilmedikçe, yapılacak küçük değişikliklerle problemlerin giderilmesi mümkün olamaz…
Kaldı ki yargı reformları normal şartlarda olumlu gelişmeler olarak addedilebilecekken bizim için biraz endişe verici oluyor…
Zira…
2009'da ilk Yargı Reform Stratejisi açıklandıktan bir yıl sonra malum referanduma gidildi ve referandum sonucu yapılan Anayasa değişikliği ile yargı cemaatlere oyuncak edilirken, Anayasa Mahkemesi yürütmeye bağlandı…
2015'te ikinci Yargı Reformu Stratejisi açıklandı. İki yıl sonra yargıya ve sisteme son darbeyi indiren Anayasa değişikliği yapıldı. Bu sefer de 2010 değişikliği ile sağlanan bağlantı eksik kalmış olacak ki, Hakimler ve Savcılar Kurulu da tam anlamıyla yürütmeye bağlandı…
Şanslıyız ki rüzgar şu sıralar iktidarın lehine esmiyor. Maazallah, aksi halde seneye yargıyı fiilen de ortadan kaldıran bir referandum yapılabilirdi…
Ancak iktidarın kaybetmeyi sindiremeyerek yenilediği seçimde Öcalan'la işbirliği yapması açıkça bir akıl tutulması yaşadığını gösterdiğinden; düşerken ülkeyi de aşağıya düşürebilecek bir hamlede bulunması pek de şaşırtıcı olmaz.
Nitekim "bu kadarını yapamazlar" dediğimiz her şeyi yaptıklarını gördük…
Ancak umarım iktidar da İstanbul seçimlerinin ezici mağlubiyetiyle, bu halkın "yapılanların" hesabını -sandıkta- er ya da geç kestiğini görmüştür…