Bu millet bunu mu hak ediyor?

Güçlü kalabilmek için mücadele şart.

Dayanışma…

Fikir alışverişi…

İlime, bilime, teknolojiye yatırım şart.

*

Yani efendim;

Çok ciddi mücadele etmeden…

Çalışmadan…

Çabalamadan güçlü olunacağını ben bir türlü öğrenemedim!

*

Elbette… bir de hukukun üstünlüğü var.

Adil davranma…

Eşitlik…

İnsan hakları üst seviyelere getirilmeden de nasıl güçlü olunabileceğini henüz bilmiyorum.

*

Peki bizde bunlar nasıl?

İktidarın dillendirdiği gibi güçlü müyüz?

Ekonomik…

Sosyal…

Hak, hukuk ve adalet…

Eğitim ve teknoloji olarak…

Her türlü olumsuzluklarla mücadele edebilecek…

Şeffaflık, hesap verebilirlik konularında hangi noktadayız?

*

07 Ağustos 2024 günü, cumhuriyet.com.tr.’de İstanbul Planlama Ajansı (İPA) ile ilgili gözüme ilişen bir haberde:

‘Türkiye’nin yolsuzlukla mücadelede 180 ülke içinde 115. sırada olduğuna’ dikkat çekilmiş.

*

Ne demek bu?

İPA Başkanı Buğra Gökce’nin elindeki verilere göre Türkiye’nin:

‘Şeffaflık…

Hukukun üstünlüğü…

Ve hesap verilebilirlik konularında ciddi gerilemeler yaşadığı…

Kamu ihale sisteminin şeffaflığını kaybettiği…

İfade özgürlüğü alanındaki gerilemenin devam ediyor olduğu’ demek!

Ben öyle anlıyorum.

*

Yani İPA:

“Demokrasinin güçlenmesi ve adil kamu yönetimi için hesap verilebilirlik, şeffaflık ve hukukun üstünlüğünün hak ettiği seviyede uygulanmasına” dikkat çekmiş.

*

Söz konusu İPA’nın raporunda:

Sürekli değiştirilen Kamu İhale Sistemi…

Kamu alımlarında rekabetçi-şeffaf eğilimi, yüzde 50’nin altına düştüğüne yer vermiş.

Ayrıca da 2018 yılından bu yana ‘Vergi Harcama Raporları’nın da yayınlanmadığını paylaşmış.

*

Hadi buyurun bakalım!

İPA’nın yaptığı açıklamalarda dayandığı kaynaklar, yani veriler doğru değilse…

Toplanan vergilerin yerli yerinde harcandığı yönünde kamuoyu bilgilendiriliyorsa…

Hükûmetin, bu konuda haberin içeriği ile ilgili kamuoyunu bilgilendirmesi gerekir, diye düşünüyorum.

“Yok, verilen rakamlar doğruysa, bu sefer de hükûmetin kamuoyunu, -neden böyle olduğunun gerekçelerini ortaya koyarak- yine bilgilendirmesi gerekmez mi?” diyorum.

*

Şu da bir gerçek ki 2012 yılından itibaren ülkede her konuda gerilemelerin yaşandığı ki bu gerilemenin en başında da Diyanet’in de işin içine dâhil olduğu eğitimin geldiği…

Huzursuzlukların baş gösterdiği…

Az da olsa kişisel başarılarla avunulduğu…

Yozlaşmanın günbegün daha belirgin hâle geldiği de bir gerçek.

*

Yurdum insanının ekonomik ve sosyal yönden çok büyük sıkıntılar çektiği…

Kayırmacılığın alıp da başını gittiğine dair söylenecek sözün olmadığı da gün gibi ortada.

*

Yoksa:

‘Memleket sahiden güllük gülistanlık…

Ticaret ve sanayi tıkır tıkır işliyor…

Vatandaşın alım düzeyi yüksek, mutlu ve refah içinde…

İthalat azalırken ihracat müthiş ilerliyor…

İşsizlik her geçen gün daha da iyiye gidiyor…

Eğitim övünç kaynağımız oldu…

Diyanet dinin dışında hiçbir şeyle ilgilenmiyor’ da biz mi yanlış görüyoruz…

Ya da bu gelişmeleri göremiyoruz?

*

Hem ‘Tek adam’ nereye kadar yetişebilir?

Ayrıca her yere yetişebilir mi?

Bunu da söyledik.

“Bir ülke tek adamın eline bırakılmamalı” dedik.

“Yetki ve sorumluluk paylaştırılmalı” dedik.

“Yasama, Yürütme, Yargı bağımsız olur” dedik.

“Tek adamla olmaz” dedik.

Dedik ve duyuramadık.

Bugün memleketin geldiği nokta da bu.

*

Hem her tarafa tek bir adam niye yetişsin ki kardeşim?

Etrafındaki bunca kravatlılar tonlarca para alırlarken…

Millet, vergileriyle onları aliyyülala yaşatırken onların, memleketi ve vatandaşı bu hâllere getirmesi reva mı?

*

Sahiden de reva mı?

Bu millet bunu mu hak ediyor?

Yazarın Diğer Yazıları