Bu kafayla gidersek Sevr'i dayatırlar!
Başka ülkelerde olmuyor ama, hususiyetle bizim ülkemizde, ufak farklılıklar büyük çatışmalara yol açıyor. Etnik yapı olsun, dinî yapı olsun böyle... Bu hâlin bize "Kışkırtanlar kim?" sorusunu sordurması gerekmez mi?
"Türkçü" Ömer Seyfettin'in "Yeni Lisan"a dair makalesini bilirsiniz. Selanik'te yayımlanan Genç Kalemler'in ikinci cildinin ilk sayısında çıkmıştır. (11 Nisan 1911). Türkçemizde öze dönüşün manifestosu bilinir. Aslında "millî hareket"in manifestosudur.
"Ey Gençler!" başlığı altında hitabını okumalıyız:
"Ey gençler! (...) Avrupalıların hilâl ve salîb namına yaptıkları haksızlıkları şüphesiz biliyorsunuz... Unutmayınız ki etrafımızdaki Bulgar, Sırp, Karadağ, Yunan hükûmetleri ihtizar [can çekişme] dakikalarımızı beklediklerini saklamıyorlar. Rumların, Bulgarların, Sırpların Osmanlılık vatanındaki mektepleri meydanda... Oralarda şiddetli bir Türk düşmanlığı talim olunuyor ve bunu bütün dünya biliyor, gazeteler yazıyor. O hâlde korkmayınız, sizin bilmenizde bir beis yoktur. Mehmed Ali'nin çocukları bir vakit Mısır'da "Türkçe"nin tekellümünü [konuşulmasını] nasıl men edip Türklüğü oradan tart eyledilerse bugün Suriye'de de lisanımıza karşı buna benzer bir istiğnâ [ihtiyaç duymama] görüyor, oralarda 'İstiklâl Fırkası' namıyla bir Arap cemiyeti olduğunu hatta cemiyetin reisinin Avrupa gazetelerine muhbirlik ettiğini anlıyoruz. Arnavutların bir kısmı tarihteki kardeşliğimizi unutarak, millî bir lisan, millî bir edebiyat ihdâsına [ortaya çıkarılmasına] çalışıyor ve fetvalara, İslâmiyet kaidelerinin esaslarına rağmen Hristiyan harflerini, Latin harflerini kabul ve tamîm [yayma] için cehd ve gayrette bulunuyorlar. Siyonizmin bile miskin irticaî emelleri bizim zararımıza müteallik gibi duruyor. Haricî düşmanlarımızın kırmızı pençeleri, bu pençelerin zehirli tırnakları içimizde, kalbimizin üzerinde kımıldıyor. Ey gençler, bunları siz duymuyor musunuz? Yirminci asırdaki vâsi ve müthiş 'ehl-i salîb teşkilâtı' silâhsız ve medenî hücumlarını zavallı yetim hilâle, bizim üzerimize, Osmanlı Türklüğüne tevcih ediyor. Beş yüz, altı yüz sene evvelki mağlûbiyetlerin intikam heyecanları bugün kabarıyor ve siz, ey gençler, hâlâ uyuyor musunuz?"
Bu satırlar 1911'de yazılıyor. Ardından ne oluyor? Balkan Harpleri çıkıyor. Ardından ne oluyor? Birinci Dünya Harbi çıkıyor. Ve ardından ne oluyor? Bize Sevr dayatılıyor.
Şimdinin geçmişten farkı ne?
Bir Alevî vatandaşımızın evinin duvarına çirkin sözler yazılıyor. ABD, Rusya, Fransa ve bilumum Avrupası, bizi köşeye sıkıştırmak, daraltmak, Sevr projesini yine getirip önümüze koymak istiyor.
İçeride ise yeni yeni cemaatler teşekkül ettiriliyor, kendisinden olmayanlar saf dışı bırakılıyor. İktidar, evet, iktidar bunu yapıyor!
Ömer Seyfettin'in şu cümlesi dikkatinizi çekti mi?
"Arnavutların bir kısmı tarihteki kardeşliğimizi unutarak, millî bir lisan, millî bir edebiyat ihdâsına çalışıyor ve fetvalara, İslâmiyet kaidelerinin esaslarına rağmen Hristiyan harflerini, Latin harflerini kabul ve tamîm için cehd ve gayrette bulunuyorlar."
Nereden nereye geldik... 1879'da Latin ve Yunan harflerinin karışımından bir Arnavut alfabesi çıkarmak isteyen de Türk kültürüne büyük hizmeti veren Şemseddin Sami'dir.
Önce hükûmet edenlerin nerede hata yaptıklarını düşünmeleri gerekir.
Son söz Hacı Bektaş-ı Velî'nin:
"Bir olalım, iri olalım, diri olalım."