Bu felsefeden bu toplum çıkar
Nasıl kurtulacağız bu tür yapılardan? Neler yapalım ki bir daha FETÖ benzeri örgütler insanlarımızın zihinlerini çalıp, kişileri sürüye dönüştürmesin?
Felsefenizi değiştireceksiniz...
Böylece beyninizin çalışma düzeni değişecek...
Türk eğitim sisteminin ana felsefesi esasicilik... Realizmin eğitime uygulaması olan esasicilik, öğretmen merkezli, ders içeriklerinin ve derste öğrenilenlerin aynen aktarılmasını gerekli kılıyor.
Bu sebeple yıllarca kaç nesil bundan şikayet ettik... "Ezberci eğitim istemiyoruz" diye... Lakin kimse aldırmadı...
Zihinlerimiz, tek doğruya, tartışmasız bilgiye ve ne öğretilmişse aynısını öğretildiği şekliyle aynen tekrarlamaya alıştırıldı...
Aynı şekilde esasiciliğin yanında biraz da daimicilik zihinlerimizi maniple etti. İdealizmin eğitim uygulaması olan daimicilik, asıl gerçekliğin doğuştan geldiğini, insan zihninin bu gerçekliği bulabileceğini iddia etmektedir...
Peki ne olması gerekiyor...
Modern çağlar, bilginin tekrarını yeterli görmeyecek kadar değişken.. Kimi yazarlara göre dakikada yedi buluş yapıldığı bir dünyada yaşamaktayız. Bu durumda bilgiye yetişmek, değişmez sandığımız bilginin ise yerinde durduğunu var saymak aptalca bir durumdur.
Öyle ise ne olmalı?
Değişen bilgiyi özümseyecek, öğrenmeyi öğretecek ve bilginin belirli süzgeçlerden geçirilmesine yardım edecek bir zihinsel yapı oluşturmak gerekiyor. Bunun için de, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, yansıtıcı düşünme gibi öğretim yolları öneriliyor...
İğdiş edilmiş ve bir papağana dönüştürülmüş, sorgulamayan bir toplum yerine, küçük yaşlardan itibaren soran, sorgulayan, eleştirel bakabilen insanlardan oluşan bir toplum inşa etmek gerekiyor...
Kısacası pragmatizmin ilerlemeciliğini benimsemek önerilen en önemli eğitim felsefesidir.
İlerlemeci bir eğitimin oluşturduğu toplumun gelecek kaygısı ve beklentisi de ona göre şekillenmektedir. Zihinsel yapısı da dogmatizmden kurtulmaktadır.
Bu durumu daha Cumhuriyetin başında fark eden Atatürk, pragmatizmin kurucusu John Dewey'i Türkiye'ye davet ettiğini eğitimciler bilir..
FETÖ gibi cemaat yapılanmaları ile Türkiye'deki geleneksel eğitim felsefesi birbirini tamamlıyor. Ve her ikisi birbirini besliyor, destekliyor... FETÖ örgütlenmeleri, kendi öğretilerinin hiç unutulmamasını, hep kendilerinin anlattığı gibi öğrenilmesini ve aynen öğretildiği gibi tekrarlanmasını özellikle istiyor ve bekliyor. Geleneksel eğitimin benimsediği esasicilik eğitim felsefesi de aynen bunu yapıyor... Okul ile propagandanın felsefesi örtüşünce aykırı düşüncelerin benimsenmesi kolaylaşıyor... İnsanları sürüleştirmek, aklı kontrol etmek ve tek adama bağlamak şaşırtıcı gelmiyor.
Nitekim cemaatlerin en önemli özelliği bireyi özgür bırakmamasıdır. Her cemaat ya da tarikat, kendisine "bağlılar" (sürüleşmiş topluluklar) oluşturarak varlığını sürdürmektedir.
Hani eskisi gibi olmayacaktı?
Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş kulağa hoş gelen cümleler kuruyor... Diyor ki "kamuya personel alımlarında liyakate, ehliyete ve ülkeye ve vatana sadakate bakılmalıdır."
Buna kimsenin itirazı olabilir mi? Kesinlikle hayır. Ancak uygulamaya bakın... "Öğretmen alacağız" diyorlar ve ardından ekliyorlar: "KPSS'den elli ve üzerinde puan alanlar mülakata çağrılacak..."
Bu ne şimdi?
Mülakatı, hangi mülakat uzmanı yapacak? Mülakatın objektifliği ve tarafsızlığının garantisi var mı?
Yok...
İşte biz böyle olduğumuz için iki yakamız bir araya gelmiyor... "İşleri adil yapın" diyoruz onlar, "tamam" diyor, gene bildiklerini yapmaya devam ediyor...