Bu bölünme başka bölünme
Ak Parti'de, stratejilerini belirlemiş isimlerin parti kurmaları, parti kurmak istemeleri ister istemez istifham doğuracaktır. Abdüllatif Şener bir başlangıçtı. Ak Parti içinde "Ne oluyoruz?" sorusunun sorulmasına yol açmadığını kimse söyleyemez. A. Şener, Millî Görüş'ün de temel taşlarındandı. Sonradan parti kuran ve kurmak isteyenler ile A. Şener arasındaki çok önemsediğim fark diğerlerinin Millî Görüş temelinden gelmemesi, en azından, bu hareket içinde isimlerinin anılmaması...
Neden bu fark mühim? A. Şener, içinden çıktığı ideolojik hareketin oy oranı sınırlıydı. En son iktidara ancak bir ortakla gelebildi. Önceki iktidarları da ortaklarla idi. Yeni parti kuran ve kuracak olan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan geniş kitlelere açılan Ak Parti'nin dışarıdan gelen isimleri ve bir bakıma "Millî Görüş" dairesine girmemişleri temsil eder hususiyetteler. Temel meselelerde birlik olsalar da orijin farklı.
Ahmet Davutoğlu, parti kuracağı ortaya çıkınca bir manifesto yayınlamıştı. Şimdi partisini kurdu ve bu manifestosunu genişleterek okudu. Ali Babacan da, yakında partisini ilân edecek.
Abdüllatif Şener, parti kurarken kapısına gitmediler ama sonrakiler parti kurarken bir telaş bir telaş... Artık karar vermişler, tüzüklerini hazırlamışlar, adını, amblemini belirlemişler, kurucu listesini hazırlamışlar, kendilerine inananlara söz vermişler; ok yaydan fırlamış, Ak Parti içinden birkaç ekâbir "ayrışanlar"a gitmişler"Ümmeti bölmeyelim..." gibi laflar etmişler. Ak Parti heyetinin Reis'in izni olmadan kapı kapı dolaşmadığını kimse söyleyemez. Bu partide kuş uçsa, Reis izin verdiyse uçar!
Yeni kurulan/kurulacak olan partiler ilk seçimde ister istemez ittifak arayışına gireceklerdir. Bu ittifak arayışı, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'nin getirdiği arıza mı diyeyim, yoksa nimet mi? Bilemedim!
Ara not: Şimdilerde şurada burada duyuyoruz, okuyoruz. İttifak kuran partiler için "Partinin bileşeni" diyenler var. Çoğu insanın "birleşen" gibi anladığından şüpheniz olmasın. Galiba kimya derslerinde "bileşen elementler" gibi ifadeler geçerdi. "Bileşen"in Osmanlı Türkçesinde karşılığı "merrekkib" gösteriliyor. "Marekkib" "Terkip eden; bir birleşiği meydana getiren." demek. "Mürekkeb"le karıştırmayalım. "Mürekkeb", "Terkib edilmiş, birkaç maddeden yapılmış." manasına gelir. Birincisi fail, ikincisi mefuldür.
"Bileşen"in herhâlde "bilmek"le alâkası var. Bir de "bileşke" lafı dolaşıyor.
En Türkçü Atsız, değil mi?! Onun Türkçemiz için yazdıklarını burada zamanında verdim. Dilin uydura uydura yozlaştırılmasına şiddetle karşıydı. Maalesef dilimizi kısırlaştıranlar, geçmişle bağı koparmak isteyenlerdir. Bunlar çoklukla "Atatürkçü" geçinirler. M. Kemal, dili değiştirmeyi denemiş, olmayacağını anlayınca vazgeçmiştir. Niye akıllarına getirmiyorlar? Osmanlıcılarımız-İslâmcılarımız da uydurukçuların "bileşen(!)"i olmuşlar güle oynaya yürüyüp gidiyorlar. Güya "sapkınlar"a, kullandıkları dille kendilerini anlatacaklar! Bunlar, tuzağa düştüklerini göremeyecek kadar yitik kafalılar!
Halkı şaşırtmayalım; iğtişaşa yer vermeyelim. Partiler kendi aralarında anlaşıp belli noktalarda birlikte hareket edince "ittifak" kurmuş olurlar. Bu partilerin her birine de "müttefik" denir. Gerektiğinde ayrılacaklardır.
"İttifak" ve "müttefik" yabancı kelimeler değil; Arapçadan girdi ama dilimize nüfuz etti.
Yeni parti-partiler meselesine devam edeceğiz.