Bu bir güvenlik krizidir artık
Bir ülke için elbette yüz kızartıcı bir durumdur ama maalesef başka çaresi de kalmamıştır: Bu siyasî iktidarla gidilen her seçimde muhalefet seçimin sağlığının denetlenmesi için ‘uluslararası gözlemci’ istemek durumunda...
Seçimlere on-onbeş gün kaladan itibaren internet baskı altına alınıyor. Daha doğrusu iktidarın doğrudan denetimi dışında kalan sosyal medyanın hayat alanı, bizzat o iktidar tarafından daraltılıyor... Sandık başından haber verecek bağımsız ajanslar ‘şüpheli’ ilân edilerek, neredeyse lince tâbi tutuluyor, hedef gösterilerek, siteleri siber saldırıya maruz bırakılıyor... Artık bir ajanstan ziyade hükûmet operasyonlarının parçası haline getirilen Anadolu Ajansı manipülasyon organı olarak çalıştırılıyor... Muhalif parti temsilcilerinin sandık başlarını terk etmesi için ‘uygun sonuçlar’ aktarılıyor ve gecenin ilerleyen saatlerinde sandıklara şaibe düşürülüyor... Ve seçim gecesi Ankara örneğinde olduğu gibi ‘oylarının çalınması’na isyan eden halkın üzerinde tarihte ilk defa gece gece polis helikopterleri uçuruluyor...
Seçimlerin ülkedeki tansiyonu düşürmesi gerekirdi... Ama tam tersine üzerine düşen gölgeler ve halkta zaten var olan birikim dolayısıyla, hile yapıldığı kanaati o tansiyonu daha da yükseltti... Zaten Meclis, Sayıştay, emniyet, adliye, medya ve vicdan denetiminden kurtarılmış iktidarı halkın denetleyebileceği tek alan seçimlerdi... Şimdi o da denetim alanı olmaktan neredeyse çıkarılıyor ve göz göre göre işlenen bu cinayet, muhalif kitlelerde içten içe birikime yol açıyor...
Elbette her türlü gölgeye rağmen ortaya çıkan bu sonuçlar, on iki yıldır yenilen ve tabanlarını Tayyip Erdoğan’ın balkon konuşmalarına katlanmak zorunda bırakan muhalefetin kendisini gözden geçirmesini mecburî kılmaktadır... Aslında genel anlamda siyasî revizyon ihtiyacı öylesine depreşmiştir ki, bu öyle ‘lokal başarı’ hikâyeleriyle bastırılacak cinsten değildir...
Haklı olarak “Ülke bölünüyor” diye bağırıyorsunuz ama ciddiye alınmıyorsunuz, oylarınız kayda değer bir şekilde artmıyor... Yine haklı olarak “Ülke soyuluyor” diye bağırıyorsunuz, ciddiye alınmıyorsunuz, oylarınız artmıyor... Parti ayrımı yapmadan bütün muhalefet için geçerli bir durum bu; oylarınızın artması ve iktidarın değişmesi için ülkede başka hangi tehlikenin baş göstermesi gerekiyor?
Ülkede ‘halk’la ‘muhalefet’ arasında çok ciddi bir ‘güven krizi’ var... Halkın yarısına yakın bir kısmı ‘suçüstü’ yakalanana güveniyor da size güvenmiyorsa, bu sadece halka hakaret edilerek, suç halka atılarak, sorumluluktan sıyrılmanın mümkün olduğu bir kriz değildir... Her seçimde aynı senaryonun tekrarlanmasının Türkiye’ye kaybettirdiği telafisi olmayan yıllar hesaba katıldığında anlaşılacaktır ki ülkedeki muhalefetle ve halk arasındaki güven bunalımı, ülke güvenliği açısından ‘en büyük risk’ hâline gelmiştir...
İşin kötü tarafı bu kolay kolay atlatılabilecek bir maraz değildir, neredeyse kronikleşmiştir... Nispî başarı örnekleri abartılacak, iş soğumaya başladıkça yine uykuya yatırılmak istenecektir... Tıkanıklığın aşılması için yapılar kendini sorgulama ihtiyacı içine girmeyecektir... Böylece Türkiye son derece hayatî birkaç yılını daha taassuba ve sloganlarla idare eden kafalara feda edebilecektir... Açıkçası bu iktidara destek veren halk, krizin ‘dış boyut’unu temsil ediyorsa, parti ayırmadan ifade edelim, muhalefet de ‘iç boyut’unu temsil ediyor... Her seçim bu tablo tekrarlandıkça kaybeden Türkiye oluyor...
Denilebilir ki, iktidarın oyları düştü, bu bir başarı değil midir? Evet, bu seçimin mahallî seçim değil, ‘genel istiklâl’ seçimi olduğunu propaganda ederek kitleleri saflaştıran iktidar yüzde 50’den 43’e gerilemiştir... Ama ülke bu hâldeyken, âdeta kuralsız yağma düzeni yürürlükteyken, bölücülük statü kazanırken, ülkenin sırları ve sınırları delik deşikken bu ‘düşüş’ beklenen yeterlilikte bir düşüş müdür?
Şimdi önümüzde Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler var... Siyasette muhalefete dair kişi, içerik veya yöntem başlıklarında hiçbir değişiklik olmazsa, yani halkın ‘alternatif’ten saymadığı politikalar veya politikacılarla devam edilirse, eskidiği hâlde bir türlü vizyondan düşmeyen bu filmi izlemeye devam ederiz...
Eğer halk, bir ‘kötü’yü görüyor ve orada kalmaya devam ediyorsa, bu ‘daha kötü’ye savrulma endişesinden kaynaklanmaktadır... Toplumu bu psikolojiye mahkûm eden ‘algı operasyonları’ şüphesiz vardır... Ama muhalefet olarak zaten siz de bunları aşmak için varsınız... Hem aşamayıp, hem de sorumluluk hissetmiyorsanız, hem ait olduğunuz siyasî yapılara, hem de ülkeye fayda vermiyorsunuz demektir...