Böyle bir gazetecilik!

Ortalık karıştı... Güya bir CHP'li, Saray'a, R. T. Erdoğan'a gitmiş, yardım istemiş.

Nihayet isim de verildi: CHP Genel Başkanlığı'na oynayan Muharrem İnce...

Kafaların karışmasının sebebi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Saray'a gidenin kim olduğunu bildiğini söylemesi... Kemal Bey "Biliyorum." dediyse bu görüşme olmuştur. Herkes böyle düşünür.

Şaşırtıcı taraf, R. T. Erdoğan'ın, görüştüğü kişiye, "Genel başkanlık için senin arkandayım." mealinde konuşması...

İddiayı kaleme alan zat, "Müthiş haber" başlıyla köşesinde bahsediyor. Saray'a yakın bir adamı varmış, bilgiyi o vermişmiş.

Saray'a yakın olanın muhalefete de yakın olması mümkün değil. Saray'a muhabbeti olmayanların "düşman" cephede görüldüğü bir zamandayız. Türkiye'nin şu şartlarında konuşamaz da... Zaten telefonlar dinleniyordur. Görüşmeye gelse, anında deşifre olur.

Gazeteci sonunda ismi açıklıyor:

"Kaynağımın bana söylediğine göre, Saray'da Erdoğan'la görüşen CHP'li isim Muharrem İnce'ymiş. Hatta kaynağım İnce'nin hangi araçla geldiğini, saat kaçta Saray'a girdiğini, kaçta çıktığını dakika dakika söyledi. Ben de gazetecilik refleksiyle aldığım bu önemli bilgiyi köşemde isim vermeden yazdım. Gelinen durum, bu ismi açıklamamı şart koştu. Ama önemli bir şeyi belirtmek istiyorum. Bu görüşme ve isimler, kaynağımın iddiası. Ben de bu önemli iddiayı Türkiye gündemine taşıdım. Bakalım taraflar şimdi ne diyecek..."

Anlayamadığım şu: CHP genel başkanlığına oynayan biri, R. T. Erdoğan'la ne görüşecek?

Gazeteci büyüğümüz madem M. İnce olduğunu biliyordu, neden baştan açıklamadı?

Tecrübeli gazetecidir, bir bildiği vardır desek, neticeye bakıyorsunuz, bir bildiği de yok...

***

Ben de yıllar yılı yazıyorum. Yurt içi yurt dışı dünya kadar röportajım var, hiçbir surette, "Kaynağımın bana söylediğine göre, kesin bilgidir!..." gibi muğlak gazeteciliği tercih etmediğimi söylemeliyim. Talebelerime de, derslerde, "vur kaç" taktiğinden uzak durmalarını, asla delilsiz gazetecilik yapmamalarını sık sık hatırlattım.

Gazeteci büyüğümüzü kınamak elbette haddimiz değil. Gazetecilikte böyle bir yol olduğunu biliyoruz. Tercihidir. Bir şey diyemeyiz. Gayesine ulaştığına göre söyleyecek söz kalmıyor.

Dönüş çok basit... Ortalık karıştıktan, taraflar birbirine girdikten sonra, "Pişmanım. Yanılmışım. Özür dilerim." der, kenara çekilirsin. Gazeteci büyüğümüz de öyle yapıyor:

"Ben kaynağa güvendiğim için inandım ve yazdım ama hata yapmışım, pişman oldum. Burda yanlış olan bir şey var. Muharrem İnce ve Cumhurbaşkanı haklıdır. Ben de bunu düzeltmek için gerekeni yapacağım, gazetemde yazacağım. Her insan hata yapar, ben de hata yaptım ve gerekeni yapacağım."

İsim açıklama sırası Kemal Kılıçdaroğlu'nda, Saray'a gidenin kim olduğunu biliyorsa; açıklamalı!

Diğer tarafta, R.T. Erdoğan, "[Bay Kemal] son günlerde bir şey tutturdu, güya ben Külliye'de bir CHP'li ile görüşmüşüm.... Eğer yiğitsen ben cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum, sen genel başkanlığını ortaya koyabiliyor musun?" diyor.

Kemal Kılıçdaroğlu isim verir mi?

Yazarın Diğer Yazıları