Bizi Müslüman Kardeşler örgütü mü idare ediyor?!

Mısır'da, Muhammed Mursî hayatını yitirdi. Çok iyi yetişmiş, noterde aslı görülerek tasdiklenmiş "sağlam" üniversite diplomasına sahip (daha öte titri vardı; doçentti), seçilmiş cumhurbaşkanı idi. Belli ki, müttekî, inançlı bir insandı.

Sahi Muhammed Mursî bizim neyimiz olurdu? O da Müslümandı, biz de Müslümanız. Başka? Dünyada 1 milyar Müslüman var. Onlardan biri de Mürsî idi.

Düşünüyorum... Evet, gadre uğradı... Mazlum. Halk seçti, ama Amerika (yani İsrail) ve uydusu Suudî Hanedanı Mursî'yi istemedi. Kuklalarına devirttirdiler. Binlerce insanın kanına girdiler. Mursî'yi tek kişilik hücreye soktular. Beş yılda yavaş yavaş çürüttüler ve sonunda vücudu bu zulme direnemedi; ruhunu teslim etti.

Devleti yönetenler kolları sıvadılar. Diyanet İşleri Başkanlığı'na buyruk gönderildi. Türkiye'nin bütün camilerinde sala verdirildi. Bütün il ve ilçelerinde (ilçeler var mıydı? Muhtemelen!) gıyabî cenaze namazı kılındı. Öyle ki, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, öğle namazı sonrası Ankara'da cenaze namazını kıldırdı ve hemen uçağa atlayıp İstanbul'a gitti. (Tarifeli mi gitti yoksa Cumhurbaşkanlığı hangarından bir tayyare mi tahsis edildi?) asıl devletlü oradaydı. "Muhterem Cumhurbaşkanı" saf tutarken elbette, Fatih Camisi'nin imamı öne geçemezdi; herkes yerini yurdunu bilecek. Eğer "Muhterem Cumhurbaşkanı" namazı kıldırmıyorlarsa, Diyanet İşleri Başkanı ezile büzüle de olsa, kaideye uymak adına "Muhterem Cumhurbaşkanı"nın bir adım önüne geçip namazı kıldırmalıydı. Öyle de oldu. Ali Erbaş, namazın hemen peşinden mikrofonu "Muhterem Cumhurbaşkanı"na uzattı. Sağ olsunlar kendileri, Mursî'ye en yüksek makamı verdiler; şehit ilan ettiler. Arada sloganlar atıldı, kalabalık için biri "tekbir" komutu veriyor, namaza katılanlar tekbir getiriyorlardı. Müslüman Kardeşler'in Rabia işaretini söylemeye gerek yok; dört parmağını kaldıran kaldırana idi. Ülkemizde bayraklar yarıya indirilmiş miydi? Bakın onu hiç düşünmedim! Belki...

Şimdi su yüzüne çıktı... Bizi El-İhvânu'l-Müslimîn (Müslüman Kardeşler) örgütü idare ediyormuş. Mursî, Müslümanların çokluğu sağladığı hiçbir ülkede, böyle "devlet töreni"yle anılmadı. Muhakkak, bazı sivil örgütler anma törenleri düzenlemişler, gıyabî cenaze namazı kılmışlardır. Bu normal. Hem "mazlum" anılıyor, hem de ideal ve fikir birliği içinde olunan bir insan. Zora başvurmadıktan sonra her ülkede böyle örgütlerin varlığı makuldür. Bizde de öyle. Ama anma devlet törenine kadar vardırılınca, orada şöyle bir durup düşünürüz. Acaba "Müslüman Kardeşler" iktidarı kuruldu da, kurucu cumhurbaşkanı için mi bu törenler tertip edildi?

Biz devlet olarak hassas bir dengedeyiz. Attığımız her adımı dikkatli atmalıyız. Politik manevra kabiliyetimiz yüksek olmalıdır. Başımızı kuma gömemeyiz; etrafımız görmeliyiz; her an üzerimize üşüşecek "akbabalar"ın neler yapabileceğini ölçmeliyiz.

Biz daha yakın zamanda, dış destekli 15 Temmuz Darbesi'ni savuşturduk. 251 şehit, 3 binden fazla yaralı verdik. Sonra suçlu-suçsuz içeriye atılanlar... Aile dramları... Çocukların travmaları... Vicdanlar yaralandı.

Kimseye koz vermemeliyiz.

Yazarın Diğer Yazıları