Bize 'bizden' fayda var
R. T. Erdoğan Kazakistan'a gitti. Özbekistan'dan da Başbakan Yardımcısı Cemşit Kuçkarov Türkiye'de idi. Ayrıntılı görüşmeler yapılmış. İş adamlarımız Özbekistan'a bekleniyor.
Türkiye, Türk devletleriyle yakınlaşmalı. Bu yakınlaşma, Avrupa'yla araya mesafe koyma veya Avrupa'nın, şu sıra Ankara'yı gözden çıkarması karşısında eksen kayması olarak görülmemelidir. Orta Asya bizim köklerimiz...
"Köklerimiz" derken, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in, başlattığı "Kökümüz Bir" harekâtını hatırlamalıyız. Toplantıyı, 2005'te, Nazarbayev'in Otan Partisi, Almatı'da düzenlemişti. Davetliler, Özbekistanlılar hariç, Tacikistanlılar dâhil, Türk ülkelerinden delegelerdi. İlk toplantıya katılmış ve yazmıştım.
Yedi maddelik sonuç bildirisindeki iki maddeyi hatırlatacağım: "1. Orta Asya ülkelerinin her birinde bölge bölümleri (şubeleri) olan uluslararası kamu kuruluşlarının kurulması; 6. Ülkelerimiz ekonomisinin rekabete dayanıklılık seviyesini arttırabilecek çeşitli sermaye ve kaynak entegrasyonunun teşvik edilmesi..."
Özbekistan'a gelince... İlk başta Türkiye'den çok insan Özbekistan'a gitti. Şirketler kurdular. Hatta Sovyetler'den kalan atıl ve hantal fabrikaları, işler hâle getirdiler. Eski Sovyet ülkelerinde görülmeyen pek çok yeniliklere öncülük ettiler. O malûm cemaat Taşkent'te bir "kız litseyi" ve bir "erkek litseyi" açtı. Bu liseler "Türk mektepleri" diye anılageldi. Süleyman Demirel'in önayak olduğu Türk ülkelerinden 10 bin öğrencinin Türkiye'de okutulması kampanyası, Özbekistan'da da gençleri heyecanlandırdı ve binlercesi Türkiye'ye akın etti. Ama ne yazık ki siyasî çekişmeler, Kerimov muhaliflerinin kaçıp kaçıp ülkemize gelmeleri, giderek işi zorlaştırdı. O malûm "Türk mektepleri" çok önceden kapatıldı. (Kapatma sırasında MİT'e sormuşlar, "iyidir" cevabı verilmiş!), Türkiye'deki öğrenciler geri çekildi, gitmek isteyenlere izin verilmedi. Sonra da diğer şirketlere kilit vuruldu. Dinî cemaatler bir yol bulup girseler de, deşifre olanlar takibata uğradılar. (Hâlen tutuklu olanlar var.)
İslam Kerimov'un da "kökümüz bir" meselesine nasıl bakıyordu? Kaç gündür "Turancılık"ı işledim. Artık uzamasın diye Kerimov'un Turancılık hakkındaki görüşünü vermemiştim. Özbakistan'la yeniden samimi ilişkiler kurulurken, onun görüşünün akılda tutulması lâzım. Kerimov, "Özbekistan-21. Yüzyılın Eşiğinde" kitabında yazıyor:
"Halkımız, tarihî kökleri itibariyle Türk halkları ailesine mensup olmasına rağmen, pantürkizmi ve 'Büyük Turan' gayesini kabul etmedi. Bizim için Turan, bölgedeki Türkçe konuşan halkların politik değil, belki kültürel birliğinin sembolüdür. Bunun dışında kültürel, tarihî ve antropolojik köklerimiz bizi Tacik halkıyla da birleştirmektedir. Bu durum bize, kendi kültürümüzü, Merkezî Asya için belli bir ölçüde üstün Türk ve Fars kültürlerinin sentezi olarak kabul etmek hakkını verecektir." (s. 129-130).
Şu notu da düşeyim: Kerimov aslen Tacik. Hanımının ise Ukrayna Yahudisi olduğu yazılagelir. Yeni devlet başkanı Şevket Mirziyayev ise Semerkand yakınlarında "Türk köyleri" diye anılan dört köyden birinden. Şahruh, Tebriz'e girdiğinde, yanında Türk grup getirmiş.
Çok yeni haber: Özbekistan'da resmî yerlerde başörtüsü takmaya izin çıkmış.
Ne olursa olsun, bize "bizden" fayda var.