Bırakın Vahîdettin'i gerçekleri görün
Dergiler kültür hayatımızın basamaklarıdır. Her bir sayı yeni ufuklar açıyor. Şu anda elimin altında dört dergi var: Türk Yurdu, Akpınar, Kardeş Kalemler, Millî Çözüm. (Önce Türk Yurdu. Diğerlerine sonra geleceğim.)
Türk Yurdu, her zamanki gibi, okutan, öğreten, geleceği fikren şekillendiren muhtevayla çıkıyor. Türkiye''nin en eski dergisi. 1911''den beri, ara ara kesintiye uğrasa da ısrarla yayını sürdürüldü. Asıl temmuz sayısına girmek isterdim. Tartışmalı meseleler var. Hatırlarsınız, İstanbul Türk Ocağı''nın düzenlendiği sempozyuma katılanlar, özellikle bir isim üzerinde çok yorum yapılmıştı. Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz, bu tartışmalara nokta koyan "İlke ile Uygulama Arasında Türk Ocakları ve Siyaset" başlıklı vukuflu değerlendirmesi okunmalı.
Türk Yurdu''nun ağustos sayısında tahmin edeceğiniz gibi, zaferler ayı ağırlıklı çıktı. Hususiyetle 26-30 Ağustos Zaferi ele alınıyor.
Her bir makale ufuk açıcı. Bu sayıda, Mustafa Kemal''in, Dumlupınar''da kazanılan zaferin yıldönümünde, 1924''te, savaş meydanında verdiği nutuk, Türk Yurdu''nun Ekim 1340/Ekim124''te tarihli 162. sayısından alınarak verilmesi çok isabetli. Başkumandan Mustafa Kemal işgali bitirici darbenin nasıl vurulduğunu ayrıntılı anlatıyor, geleceği yönelik fikirlerini ortaya koyuyor. "Son sözlerimi münhasıran memleketimizin gençlerine tevcih ediyorum" diyerek gençliğe sesleniyor:
"Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz! Cumhuriyeti biz tesis , onu ilâ ve idame edecek sizsiniz!"
Sadece gerçekleri yazmalı… Tartışmalara girmek, tarafları inatlaştırır, yanlışları savunmaya sevk eder. Vahîdettin mi Mustafa Kemal mi? tartışması kadar abes bir tartışma düşünemiyorum.
Önce hakikati ortaya koymalıyız. Prof. Dr. Mehmet Öz bu sayıda bir tarihçi olarak, "Türk Milletinin Hürriyet ve İstiklal Fikrinin Ölümsüz abidesi: 26-30 Ağustos Zaferi" başlığı altında gerçeklerin altını çiziyor:
"Bazılarının sandığı, iddia ettiği veya daha doğru bir ifadeyle çarpıttığı gibi Türk İstiklal Harbi, sadece karşımıza çıkarılan Yunan Ordusu''na karşı kazanılmış değildir. Birinci Cihan Harbi sonunda teslim olmuş, topraklarının önemli bir kısmını kaybetmiş, Balkan Savaşlarından itibaren yetişmiş insan gücü ve askerî gücü bakımından büyük kayıplar vermiş, Mondros Mütarekesi''nin ağır şartları dolayısıyla elde kalan toprakları her an resmen işgale açık hâle gelmiş, kısacası Atatürk''ün ifadesiyle ''harap ve bitap düşmüş'' bir ülke idik. Çaresizlikleri içinde çoğunluğu iyi niyetle olmak üzere dönem ricalinin, bu vartanın ancak Amerikan mandası veya İngiliz himayesi ile atlatılabileceğini düşündüğü bir ortamda, Türk milletinin karakterindeki hürriyet ve istiklal tutkunluğunu isabetle teşhis eden başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, Millî Mücadele''yi yürüten kadrolar, içerideki isyanlara, Doğudaki Ermeni, Karadeniz bölgesindeki Rum çetelerine ve Batı Anadolu''daki Yunan Ordusu''na karşı olduğu gibi onları maşa olarak kullanan İtilaf Devletleri''nin işgallerine karşı da büyük bir azim ve kararlılıkla savaştılar. Dolayısıyla Türk Millî Mücadelesi, Birinci Dünya Savaşı sonunda mahkûm edilmek istenen Türk milletinin istiklal ve hürriyet direnişidir. Sevr''i parçaladık ve o zamanın şartlarında Lozan Antlaşması ile Misak-ı Millî sınırlarının, himmet ve lütufla değil, savaş ve kan ile elimizde tutmaya muvaffak olduğumuz büyük kısmında, Cumhuriyetimizi kurduk."
Var mı itiraz!