Bir tarihî günden bahsedeceğim
Günlük politikada kılıçlar çekildi. Saray-muhalefet savaşı şiddetini artırdı. R. T. Erdoğan''ın 10 sorusunun karşı K. Kılıçdaroğlu, 10 soruyla dikildi. Bunlara bugün girmeyeceğim.
Pakistan''ın yeni Başbakanı Şahbaz Şerif Türkiye''ye geldi. Birtakım antlaşmalara imza atılıyor. Bilmiyorum, akıllarında Türkiye''de atom bombasının üretilmesi de var mı? Formül Pakistanlıların elinde. R. T. Erdoğan''ın iç dünyasına biraz nüfus edebilenler, muhakkak atom bombası çılgınlığına imza atmak isteyeceği hükmünü vereceklerdir. Değer ama! Atom bombası caydırıcı. Bizim de olmalı.
Şahbaz Şerif Türkiye''deyken, bir başka dayanışmayı hatırlatacağım. Bosna Hersek''te Sırpların saldırıları sürerken Başbakan Tansu Çiller ile Pakistan Başbakanı Benazir Butto birlikte Saray Bosna''ya gitmişlerdi. (Benazir Butto, 2007''de Realpindi''de öldürüldü.) Bütün dünya gözünü bu iki başbakana dikmişti. Onları havaalanından itibaren "gazeteci-yazar" sıfatıyla takip eden bir bendim. Anadolu Ajansı''nın bir muhabiri ve TRT''nin bir kameramanı ve bir muhabiri vardı. O kadar. Diğer gazeteciler Saraybosna''daydı ve havaalanına getirilmemişlerdi. Biz A.A. muhabiriyle İtalya-Ancona''dan Saraybosna Havaalanı''na ABD''nin kargo uçağıyla başbakanlardan bir saat önce inmiştik. Yabancı gazeteciler de çok azdı. Geçmişte olup bitenleri ayrıntılı yazdım. Kitabımızın biride de geniş yer tutar. Tarihî olayın tek yazanı olarak Havaalanındaki sahneyi ve Saraybosna''ya gidişi vereceğim.
*
O gün 3 Şubat 1994... Günlerden çarşamba ve o gün Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Prof. Dr. Tansu Çiller ile Pakistan Başbakanı Benazir Butto Saraybosna''ya geliyorlardı.
Şubatın başında güneşin tebessümü boz toprağa neşe veriyordu. Bir hafta önce ise kar yağmıştı; Saraybosna bembeyazdı.
Çiller ve Butto''yu taşıyacak iki zırhlı otomobil de kum torbalarının ardına çekilmişti. Gazeteciler sıralanmış, kum torbalarının ardından başbakanların çıkmasını bekliyorlardı.
BM Barış Gücü adına misafirleri Saraybosna Barış Gücü Komutanı Michael Rose karşılayacaktı.
Başbakanları taşıyan uçak havada süzülüp alana konunca gazeteciler arasında bir dalgalanma oldu. Başbakanları göreceğimiz en iyi yeri almak için ister istemez itişiyoruz. Kadın başbakanlar ve beraberindekiler sırtlarında çelik yelek, başlarında kask olduğu hâlde torbaların ardından çıktılar, geldiler hemen önümüzde durdular. Flaşlar patlıyor, kameralar çalışıyordu.
İki Müslüman kadın başbakan Bosna-Herseklilerin acılarını paylaşmaya gelmişlerdi. Onlara manevî destek verecek ve dünyanın ilgisini onların ıstıraplarına çekeceklerdi. Acıyı paylaşmak da bir mutluluktu ve onlar acıyı paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorlardı! Yabancı muhabirlerin sorularına İngilizce cevap veren Tansu Çiller''e sordum:
- Mutlu musunuz? Bu ziyaretten ne gibi sonuçlar bekliyorsunuz.?
- Bu, elbette orada bulunan bütün Müslümanlar için izafî mutluluktu. Belki de sonun başlangıcını bu ziyaret hazırlayacaktı.
Havaalanında yalnız Tansu Çiller konuştu... Benazir Butto ise Tansu Çiller''in solunda yarım adım gerisinde hiç değişmeyen yüz hatlarıyla dinlemekle yetindi.
Çiller''in yüz hatlarını inceliyorum... Gazeteci olarak Tansu Çiller''i daha önce takip etmiştim. Alışkanlık hâline gelmiş mütebessim çehresinden mana çıkarmanın güç olduğunu biliyordum. Bu defa tebessümü azalmıştı; dudaklarının ucunda beliren hafif gamzeler duygularını örtüyordu.
Havaalanında üç-beş dakika kalındıktan sonra şehre hareket edildi. Tansu Çiller, eşi Özer Çiller, Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin ve Benazir Butto zırhlı otomobillere binerken, biz gazeteciler ve başbakanın 15''i geçmeyen maiyeti zırhlı araçlara doluştuk. Bizim aracımızda Başbakanlık Başdanışmanı Büyükelçi Volkan Vural da vardı. Fotoğraf makinemdeki filmi çıkardım ve benden önce başbakanla birlikte Türkiye''ye dönecek olan Volkan Vural''a film makarasını gazeteye ulaştırması için verdim.
Zırhlı aracın bir karış penceresinden, göğe kavuşan dağlardan başka bir şey göremiyorduk. Şehir ile havaalanı güzergâhında Mısırlı BM Barış Gücü askerleri görevli idi. Önce Fransızlar yol güvenliğini sağlıyorlardı. Bosna-Hersek Başbakan Yardımcısı Hakkı Turayliç''in güzergâhta öldürülmesinden sonra Fransızlar çekilmiş, yerlerine Mısırlı askerler konmuştu.
Tabiî biz arkadan geldiğimiz için başbakanların başkanlık sarayına giriş senaryosunu göremedik. Zırhlı araçlardan indiğimizde Başkanlık Sarayının karşısında 200-300 kişilik kalabalık sevinç gözyaşları döküyor, "Çiller-Butto! Çiller-Butto!" diye tempo tutuyorlardı.
Bosna-Hersek Başkanlık Sarayı delik deşikti. Sırplar ilk saldırılarında başkanlık sarayına girip hükûmet üyelerini yok edecek ve başsız bir ülkenin topraklarını fiilen ele geçireceklerdi. Ancak henüz ordusu bile olmayan Bosna-Hersek hükûmetini gönüllüler kurmuş, belki de 3,5 milyon Müslümanın iki sene önce yok olma vetiresine getirecek katliam ve tehcirin önüne geçilmişti.
Başkanlık Sarayının üst katlarının camları yoktu. Alt katlarının camları da sanırım yakın bir zamanda takılmıştı. İçerisi de düzenlenmiş, Hoca Ali Rıza''nın, Osman Hamdi''nin son dönem Osmanlı hayatını tasvir eden tablolarını andırır yağlı boya resimler asılmıştı duvara...
Bütün dünyanın televizyondan seyrettiği başbakanların bu ziyaretinde herhâlde bunca yılın çilesini, bunca yılın acısını şahsında sembolleştiren Alia İzzetbegoviç en memnun sima olsa gerektir. Nitekim duygularını yüzünden de okuyabiliyordunuz.
*
Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif''ın gelişi, bana bu tarihî anları hatırlattı.