Bir sen eksiktin Mişel!
Üzerimize gelmeyen bir Lübnan kalmıştı. O da geldi. Lübnan'da, Cumhurbaşkanı Hristiyan Marunîlerden seçilir. Başbakan Sünnîlerden, Meclis Başkanı ise Şiîlerden. Dürzîlerin de epey bir ağırlığı vardır. Bir ara sürgün Filistinlilerin toplanma yeri ve karargâhı Lübnan'dı. 1970'li yıllarda büyük bir iç savaş çıktı. Müslümanlar ve Hristiyanlar birbirlerine girdiler. Ardından İsrail, Lübnan'ı işgal etti. Sonra Hafız Esat ağırlığını hissettirdi. Bekaa'da PKK'ya talim alanı verdi. Bizim gazeteci makulesi, A. Öcalan'a gider ya Bekaa'da ya Şam'da görüşürdü. Sonra gelir övgüler düzerdi.
Lübnan Cumhurbaşkanı Miçel Avn tivit atmış. Diyor ki:
"Osmanlı boyunduruğundan kurtulmaya yönelik bütün girişimlerde şiddet, cinayet ve mezhep çekişmesi yaşandı. Osmanlıların Lübnanlılara, özellikle de Birinci Dünya Savaşı sırasında uyguladıkları devlet terörü, kıtlık, işe alım ve zorla çalıştırma dahil olmak üzere yüz binlerce kurbanla sonuçlandı. 1. Dünya Savaşı'nın bitimi, Osmanlıların hezimeti ve Fransız nüfuzuyla birlikte tarihimizde yeni bir döneme geçildi. 1920'de büyük Lübnan'a ulaştık ve bağımsızlığımızı kazandık."
Mişel Avn, durup dururken bize niye saldırıya geçti?
Suriye'dekiler saldırıda, Irak'takiler saldırıya hazır, Suudîler tümden üzerimize geliyor, Birleşik Arap Emirlikleri dersen keza... Katar, ikili çıkardan dolayı bir ses vermiyor ama, o da Araplar içinde yalnız kalmak istemez, ucundan ucundan dokundurur. Yemen karmakarışık, söyleyecek sözü yok. Hemen yanında Umman bayağı uzakta. En iyisi bulaşmayayım, diyordur. Mısır, Mısır'ın güdümündeki Libya'nın Hafter kesimi tam tekmil cephedeler. Tunus, Cezayir ve Fas şimdilik suskun.
Hâlimize bakın siz!
Müslümanın Müslümana ettiğini kimse etmemiştir. Abdurrahim Karakoç, "Çarpık Çağ"da Müslümanların içler acısı hâlini anlatır:
"Görün hâlimizi biz insanların / Tutsağı olmuşuz suizanların / Her zaman her yerde Müslümanların / Müslüman kırdığı çağda yaşadık."
Rahmetli bugünü görseydi, "Artık sözün bittiği yerdeyiz!" diyecekti.
Mişel, neden bizi şimdi öptü!
Acaba İsrail için mi? Bizim "Osmanlıcı" 2009'da Davos'ta İsrail'e "Van minüt!" demiş, o günden sonra bir şeyler ters dönmeye başlamış, arada, hiç görmediğimiz şiddette, hâlâ bir türlü ardını temizleyemediğimiz, nereye vuracağımızı bilemeyerek adaleti altüst ettiğimiz bir darbe görmüş, ekonomimiz çökmüş, Suriye'nin kuzeyinde, Siyonistlerin taşeronu ABD'nin müdahalesiyle doğrudan Türkiye'yi hedefe koyan bir devlet yapılanmasına gidilmiş, bunlar olurken, Mişel, kendi derdiyle uğraşmayı bırakmış, Osmanlı üzerinden bize saldırıyor. Lübnan'da Hizbullah ile İsrail çatışmanın eşiğinde. Çatışmaya bir başladılar mı, Bütün Lübnan'ı sarıyor. Mişel, bize dokundurarak, İsrail'e "Etme! seninle aynı noktadayız!" mı demek istiyor?
Etnisitelerin, dinlerin, mezheplerin iç içe olduğu, herkesin birbirini kolladığı, kimin kime dost, kimin kime düşman olduğunun bilinmediği ama hepsinin birden Osmanlı üzerinden Türklere saldırdığı bir Ortadoğu'da, eğer biz içimizde tesanütü sağlayamazsak bittik demektir.
Bir 30 Ağustos geçirdik. Ama nasıl bir 30 Ağustos! Keşke 30 Ağustos Zaferi olmasaydı, demeye gelen kutlamalar. Ve savaşı kazananın adı okunmayan kutlamalar.
Biz birbirimizi parçalayalım, el de lokmaları bir bir yutsun!