Bir "Partili İmam" eksikti!
Anayasa Mahkemesi, bu hafta içi, laiklik bakımından büyük önem taşıyan Diyanet personeline siyaset yapma yasağını getiren maddenin iptali istemini oybirliğiyle reddetti. Eskişehir 2'nci İdare Mahkemesince iptali istenilen madde uyarınca, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda görev alan personeller siyasi faaliyetlerde bulunamaz, hatta "siyasi partilerden herhangi birini veya onların tutum ve davranışını övemez ve yeremez."
Mahkeme heyetinin, bu yasağın Anayasaya uygun olduğu sonucuna varmasıyla; imamlar, müftüler ve tüm Diyanet personelinin siyasi faaliyette bulunmasının, yani camiye siyaset sokulmasının önünün açılması engellenmiş oldu.
Bu karar ile çok tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir gelişmenin önlenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Tarih de gösteriyor ki; din ile siyasetin karıştırılması vahim sonuçlara neden oluyor. Nitekim ülkece çok yakın tarihimizde de buna şahit olduk, hala da oluyoruz…
Din doğası gereği hayatın her alanını kuşatan bir olgu olduğu için doğal olarak siyasetten de kesin hatlarla ayrılması mümkün değil. Ancak mümkün mertebe dini siyasetle, siyaseti de dinle iştigal etmemek gerek. İnsanların dini hassasiyetlerinin oy toplama uğruna sömürüldüğü şu dönemde, dini siyasete alet etmek kadar kötü bir şey daha varsa, o da siyaseti dine alet etmektir.
İmamın siyasete müdahil olması, laikliğin ortadan kalkması anlamına geldiğinden, karar olumludur. Kaldı ki, devlet memurlarının siyaset yapması yasak iken, yani öğretmen, polis, asker bu türden eylemlerde bulunamıyorken, imamın siyasi parti ile ilişiği olmasının hiçbir geçerli sebebi de olamaz.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Atatürk tarafından oluşturulan bir kurumdur, çünkü devletin tarikatlar, mezhepler devleti olmaması için bu kurum gereklidir. Değerli tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı Diyanet'in gerekliliğini şu sözlerle ifade eder: "Büyük dinlerin yapısı ve ananesi böyledir. Devlet dini kontrol eder. Devlet zayıfken Batı'da kilise devleti kontrol ederdi, Roma'nın devamı olan Bizans'ta ise devlet kiliseyi kontrol ederdi. İslam dünyasında da bu böyle olmuştur."
Ancak, camide, askeriyede ve okulda siyaset yapılmaması Atatürk için ehemmiyetini her zaman koruyan bir konu olmuştur ve bunu henüz Diyanetin kuruluş aşamasında iken açıklamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumu bütünleştiren siyaset üstü faaliyetlerde bulunan bir yapı olmalıdır.
Diyanetin siyasi mercilerin talimatları ile faaliyet gösteren bir kurum olmaktan kaçınması, toplumla iç içe bir yapıda olması elzemdir. Nitekim hali hazırda mevcut yasağa rağmen, zımnî olarak hutbelerde ve vaazlarda siyasî eylem ve söylemlere yer veriliyorken, bunun bir de resmi olarak önünün açılması durumunda oluşabilecek sonuçlar büyük tehlikeler içermektedir.
Diyanet'in bizzat kendisinin bu tarz siyasi eylemlerden kaçınması gerekir. Aksi bir yaklaşım halinde siyasi dalgalanmalara paralel, toplum-din ilişkisinde de dalgalanmalar olabilir.
Camilerde dile getirilecek söylemlerin çerçevesi, Allah'ın emir ve yasakları ile sınırlı olmaktan çıkarılmamalıdır. Din hizmetinde siyaset olmaz. Bu açıdan siyasal İslam felsefesi düşünce tarzından kaçınılmalıdır. Dine siyasi misyon yüklemek, dine de siyasete de büyük zarar verir.
Din, siyasetin üzerinde olmalıdır dedik. Peki, bu nasıl sağlanır? 'Laik devlet' yapılanması ile. İşte bu sebeple laiklik önemli. Türkiye bugün tüm eksikliklere ve sorunlara rağmen İslam dünyasında öne çıkmaktadır. Bu ise, Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'ni, çağdaş uygarlıklar seviyesine çıkarabilmek için attığı adımlar sayesindedir. Çok bir şey yapmaya gerek yok. O adımların izinden ayrılmayalım yeter! ...
***
"Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar." Giordano Bruno