Bir Nusayrî'nin mektubu (1)

Suriye meselesinde, kesinlikle Beşşâr Esad''la görüşülemez; çünkü, o karar verici değil. Arkasında Putin ve İran var diyorum. Ve şunu ekliyorum... Hadi görüşüldü. Hadi Türkiye''ye sığınan mültecilerin dönmeleri için mutabakat sağlandı. Mülteciler dönerler mi?

Yine diyorum ki, yüzde 60 Sünnî, yüzde 10 Alevî/Şiî/Nusayrî var. Ve diğer mezhep ve din grupları... Ve şu anda, mesele Beşşâr''ın iyi niyetini aşmıştır. İran''ın da tesiriyle, ister istemez Nusayrî grubuyla birlikte hareket ediyor. (Başmüftülüğün kaldırıldığını ve yerine "fıkıh meclis" kurulduğunu da hatırlatırım.)

Etnisite de ayrı mesele. PKK, Putin''in müsamahası, ABD''nin akıl almaz maddî ve askerî desteğiyle, özellikle Türkiye''ye bitişik bölgelerde at koşturuyor.

IŞİD''i hiç hatırlatmayalım! Suriye''de IŞİD''li kaynıyor. Kim nasıl peşine düşecek?

Türkiye-Suriye sınırı 910 km.. PKK sınır boyunu kontrolüne almak istiyor. Türkiye bu yüzden Suriye''ye girdi. Türkiye''nin girdiği, nizam kurduğu topraklardaki insanlar, Türkiye var, diye oradalar. Türkiye''nin o toprakları Şam''a bırakacağını düşünebilir miyiz?

Suriye üzerine fikrimizin özü bu...

Bana beklenmedik bir itiraz geldi. Mektubu gönderenin ismini vermeme izni olmakla beraber vermeyeceğim. Mezhep olarak Alevî/Nusayrî. İçimizde sapkınlar çok. Allah esirgesin kelle uçurmaya kalkarlar! Mektubu okuyalım:

"Sayın Tekin Beyefendi,

Her ne kadar sizlerle aynı dünya görüşüne sahip olmasam da hem sizin yazılarınızı hem de gazetenizin diğer muhterem yazarların yazılarını da yıllardır izlemekteyim. İnanın birçok konuda sizlerle aynı duyguları paylaşıyorum; lâkin bazı konularda da sizlerin olaylara tarafgir açıdan ve hâdiselerin içyüzünü görememenizden kaynaklanan ön yargılarınızdan ötürü size bir reddiye yazmaya ihtiyaç hissettim.

Beyefendi; Öncelikle şu hususu belirteyim. 58 yaşındayım ve ömrümün uzun yıllarını Suriye''de geçirmiş, Arab Alevîsi bir T.C. vatandaşıyım. Öncelikle sizlere bir sorum olacak. Samimiyetle cevap vermenizi talep ediyorum. İçinizdeki bu Arab Alevî halkına olan kin ve garezin sebebi nedir? Niçin her seferinde tarih boyunca âlemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed Mustafa -ki ona ve pak ehl-i beytine binlerce selâm olsun- onlara kalben bağlı olan bu kitleye hasmane bir tutum içerisindesiniz ve bu toplumdan siz ya da devlet bugüne kadar ne tür bir hainlik gördünüz? Bu toplum kendisini Alevî olarak tanımlarken hâlâ ısrarla Nusayrî kelimesiyle anıyorsunuz?

Şunu da iyi bilesiniz ki Muhammed İbni Nusayr yeni bir din getirmedi. Rasulullah''ın tebliğ ettiği indirilen dine tabiî bir muvahhid olarak yaşadı. Nusayrî kelimesi sizi niçin rijite ediyor? Hanefi-Şafiî-Hanbelî-Şazelî-Rufaî nasıl bir dinî akım ise Nusayrî diye aşağıladığınız o büyük şahsiyet te tıpkı diğerleri gibi bir dinî aidiyettir.

Beyefendi, bir hususu da izah edeyim: Suriye benim ikinci anavatanımdır ve bu bir hakikattir. Arab Alevî halkını yapay sınırlar ikiye bölmüştür ve Suriye''de yıllarca asıl Sünnî zulmüne bu toplum uğramıştır. Ama her zaman eli kanlı insanlık düşmanı İhvancılar sütten çıkmış ak kaşık olarak lanse edildiler." (B. C.)

*

Cevabımı, mektubun ikinci bölümünü yayınladıktan sonra vereceğim. İlkin şunu söylemeliyim: Mezheplere karşı bir tavrım olmamıştır. Alevîliğe, Nusayrîliğin de içinde olduğu Hasan Sabbah''a dair kitaplar yazdım. Konuştuklarımın sözlerini çarpıtmadım, kullandığım kaynakları ters yüz etmedim. Yemen''de, İran''da Şiîlerinin misafiri oldum. (Yarın mektubun ikinci ve son bölümü.)

Yazarın Diğer Yazıları