Bir fotoğraf, vahşet ve mutluluk

Şimdi herkes bir gazeteden bahsediyor.
O fotoğrafı yayınlayan gazetenin genel yayın müdürü çok mutlu şimdi. (Yazı işleri toplantısında bizzat genel yayın müdürü ağırlığını koymuş ve “Bu fotoğraf yayınlanacak kardeşim!” diyerek bütün yöneticilerini susturmuştur. Kendisi öyle yazıyor.)
Sırtında bıçakla yarı çıplak, yüzü okuyucuya dönük çarpılmış yüzüyle kadının fotoğrafını basmaya karar veren genel yayın müdürü, tartışma çıkacağını bildiği için münasip bir dille gazetenin sahibine durumu mutlaka izah etmiştir. (“Münasip dil” kullanıldığı için patron meselenin ayrıntısına vâkıf değildir! Ayrıntısını bilse bu fotoğrafa izin vermez!)

***


O çarpık fotoğrafı parlak kâğıtlı gazetesinin tepesinde yayınlayan genel yayın müdürü zat, kararını anında vermiş değildir; enine boyuna düşünmüş, hesap yapmış, “iç dinamikler”i ve “dış dinamikler”i göz önüne almış ve kararını vermiştir:
Fotoğraf yayınlanacak!
Okuyucu ne diyecek? Gazeteciler ne diyecek?
Yıllardır “dehşet”görüntülerinin yayınlanmaması için zımni bir fikir birliği vardır.
Televizyon kanallarında, kazaya uğrayanlar gösterilirken çoklukla yüzleri kapatılır.
Gazetelerde de böyledir.
“Gazeteci etiği”derler buna...

***


Söz arası:
“Etik”kelimesini hiç sevmemişimdir.
Bende tedaî etmiyor... Sizde tedaî ediyor mu?
Yok...
Dolayısıyla anlamsız.
“Etik”yerine“ahlâk” desek...
O kadar çok şey anlatıyor ki...

***


O parlak kâğıtlı gazetenin genel yayın müdürü zaten, kiminin “korkunç”diye tavsif ettiği (resmi değil, yayınlanışını “korkunç” görüyorlar!) fotoğrafı basmıştır.
Genel yayın müdürü gelecek tenkitleri bildiği için, iki gün sonra çıkacak yazısını da o gün yazmıştır.
Bir kılıf bulması lâzım.
Herkes her şeyi kendisine göre izah eder.
Neron’u dinlesen Roma’yı yakmasına öyle bir sebep bulur ki, bir an, adamı haklı görürsünüz.
Kandil’deki Murat Karayılan bile adamlarına, “Kimi bulursanız öldürün!” diye emir veriyor ve verdiriyor, sonra hiçbir şey olmamış gibi, bir gazetenin genel yayın müdürüne mektup
yazıyor.
Ve “Eli kanlı adam”ın mektubu “cevap hakkı!” gibi o gazetenin sütunlarında yer bulabiliyor.
Üstüne üstlük “Kandil muhipleri” tarafından “diyalog kapısı”nın açıldığı iddiasıyla alkışlanabiliyor. (Yine o kadın! Nuray Mert alkışlıyor. Hasan Cemal belki benim bu yazı çıktıktan sonra “abiliğini” gösterecek ve hem mektubu yayınlayan gazeteye, hem Karayılan’a “güzellemesi”ni düzecektir!)
Diyeceğim şu ki; cinayet işleyen, vahşet sergileyen herkes kendisini savunur ve kendisini savunanları da savunanlar çıkar!

***


Kâğıdı parlak gazetenin tepesinde o “korkunç” fotoğrafı yayınlayan genel yayın müdürü “vahşet” ve “mutluluk” arasında bir
bağ kurmuştur.
“Mutlu” olmayacağı bir şeyi niye yayınlasın ki...
Marazî bir mutluluk...
“Dış dinamikler” şimdi ondan bahsediyor... Her yerde kendisinin ve gazetesinin adı var.
İki şeyi merak ediyorum:
Kocasının sırtından bıçakladığı kadının diğer resmine baktım, başörtülü... Yani tesettürlü... Ve sen sırtında bıçak, çıplak kadının fotoğrafını yayınlıyorsun... Ailesi, çocukları... Fotoğrafı görünce kahırlarından ölmeyecekler mi?
Yakınlarının, millete örnek olsun, kocalar karılarını öldürmesin, demesini mi bekliyorsunuz!
Bir merak ettiğim de, bu fotoğraf yayınlandıktan ve gazeteden sık bahsedildikten sonra halkın gazeteye ilgisi... Tirajı da göreceğiz.
Ama unutmayın... Tiraj alırsa anlıktır... Uzun vadede çok şey değişir.

Yazarın Diğer Yazıları