Bir ağacın daha kesilmesi engellenebilirse…
Kanada, yüzde 46'sı ormanlardan oluşan yeşilliklerle kaplı bir ülke. Dünyanın orman yönünden en zengin üçüncü ülkesi ve 4 milyon 455 bin kilometrelik bir orman alanına sahip. Ağaca verdikleri kıymet öyle büyük ki, bayraklarındaki sembol bile akçaağaç yaprağı. Devlet tabiata verilen zararı gözetmeden tek bir ağacın kesilmesine dahi müsaade etmiyor.
Yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengin olan Kanada'da madenlerin yüzde 90'ı devletin mülkiyetinde; çünkü kanunları bunu gerektiriyor. Geriye kalan yüzde 10'u ise söz konusu kanunlar çıkmadan önce mülkiyet hakkını edinmiş olanların kazanılmış haklarını korumaları dolayısıyla özel mülkiyette. Ancak yine de kanunen sınırlamalara onlar da tabi…
Öte yandan, aynı ülkenin şirketi bizim ormanlarımızı fütursuzca katlediyor.
Peki ya ne için?
Kanadalı firma, çıkarmayı planladığı altının yüzde 5'inden dahi az bir kısmını devlete bırakacak. Arkasındaki doğa tahribatıyla birlikte tabi…
Firmanın açıkladığına göre, Kaz Dağları'nda bulunan altının değeri, 4 milyar dolar, yani 22 milyar 400 milyon lira… Bu paranın ise yüzde 5'i bile Türkiye'nin olmayacak…
Üstelik 865 milyon lira teşvik kredisi sunduğumuz da iddia ediliyor… Tabi bir de dolar karşısında oldukça değersiz olan Türk liramız üzerinden maaş alacak işçilerimizi sunuyoruz. Hamallık yapsınlar diye…
Tüm pis işleri Türkler yapacak, doğaya verilecek zararın bedelini ilk olarak bölge halkı devamında ülkece Türkler ödeyecek; kaymağını Kanadalılar yiyecek!
Üstelik kendi iddialarına göre kestikleri 13 bin ağaç için, devlete 5 milyon dolar ödemişler ama ÇED raporuna göre kesilecek ağaç sayısı 45 bin; TEMA Vakfı ise 195 bin olduğunu söylüyor.
İddialar arasında vatandaşı şüpheye düşürecek bu kadar büyük farklılıklar varken, devletin şeffaf ve güvenilir bilgiler veremiyor oluşu da bambaşka bir sorun aslında…
Ancak ister 13 bin, ister 195 bin olsun; mesele yalnızca ağaç kesiminden ibaret değil ki…
Bu yüzden "söylendiği kadar ağaç kesilmedi", "ağaç kesimi Kaz Dağları'nda değil, 40 km uzağındaki Kirazlı'da yapıldı" gibi savunmalar da kabul edilebilir değil. Ekosistem içerisinde her canlı etkileşimli… Dolayısıyla bu katliam insanlar da dahil belli bölgedeki tüm canlılara zarar veriyor…
2015 verilerine göre, Türkiye'nin yüzde 28'i ormanlarla kaplı; ancak yalnızca 2018'de 35 bin 700 hektar ormanlık alan yok oldu. Ormanlarımız hızla yok oluyor… Alansal yağış miktarı 2009'dan beri yüzde 20 azaldı. Hızla "su fakiri" ülke olma yolunda da ilerliyoruz…
Önüne geçilmezse cennet vatanımız, yeşilinden de olacak mavisinden de…
Bu noktada, kararlı ve süreklilik gösteren duruşumuz önemli. Hafta sonu yurdun dört bir yanından binlerce kişi Fazıl Say'ın da konser vererek destek olduğu Çanakkale Kirazlı'ya giderek çevre katliamına bir ağızdan "dur" dedi.
Böyle bir ağızdan ve pes etmeden yükselen "dur"lar, büyük sonuçlar veriyor. Bundan 26 yıl önce Kanadalıların " dur" demesiyle insanlık tarihinin en büyük çevreci protestosu yaşandı ve hükümet çevre adına pek çok kanun yapmak zorunda kaldı.
Hiçbir şey kendiliğinden ve bir anda olmuyor. Doğaya hassasiyet de öyle… Önce belki 80 kişi, sonra 80 bin kişi ama bir gün 80 milyon kişi "dur" diyecek ve bu gidişata son verilecek. Gökçeada'da maden aramak için yapılacak ihale, Kaz Dağları'nda süren tepkiler sayesinde iptal edildi.
O yüzden, "bu konserler ne işe yarayacak", "siz protesto etseniz ne olur, kesilen kesildi" demeyin; bir ağacın daha kesilmesi engellenebilir, Türkiye'nin doğal servetinin kendi yararına kullanılması sağlanabilirse, çok şey başarılmış demektir…