Bilip bilmeden konuşma!
Türkiye’de yaşıyorlar, Türkiye’nin değerleriyle hiçbir bağları yok. İthal ideoloji köleliği, gözlerine mil çekiyor. Enver Arsever adında biri... CNN Türk’te sorgucu... Bir ara CHP ile elleşti; galiba yönetime almadıkları için küstü. Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında söyledikleri akıl sıçratan türden:
“Sayın Bakan’ın elinde sihirli bir değnek olsa Alevilerin bütün isteklerini 24 saatte çözebilecek durumda. Ama öyle bir engel var ki Diyanet gibi karşısında ceberut bir yapı var. İkna edemiyor. Bakanı, devleti filan işgal etmiş; binlerce çalışanıyla korkunç finansmanıyla Başbakanı bile
tehdit edebilecek kadar büyük bir organizasyon var.”
Onu böyle konuşturan ideoloji mi, yoksa meşrebi/mezhebi mi? Meşrebi/mezhebi değildir; muhakkak ideolojidir. ( “Ben sosyalistim.” yani “Komünistim.” demişti.)
Meşrebi/mezhebiyle ilgili konuşsa, ihtiyatlı olur. “Ben sosyalistim.” yani “Komünistim.” diyen insanın meşrebi/mezhebine inandığı gibi yaşadığını düşünemeyiz. Yoksa ideolojisiyle çelişir.
Gerçi, meşrebi/mezhebi taassubunda ısrarlı olanlar da yok değil... Meselâ AKP’nin “liberal” prenseslerinden biri şunları yazabiliyor:
“Eminim ki Esad, Sünni ve İslamcı bir diktatör olsa Enver [Arsever] onun için ’katil’diye haykıracaktı. Hâlâ diktatörleri ’sizden’’bizden’diye ayırma dönemi sürüyor maalesef ülkemizde. Enver [Arsever] de Esad gibi Nusayri Arap olduğu için ona yakınlık duyuyor ve bu katil diktatörü aklamaya çalışıyor. Bunu söyledim.” (Nagehan Alçı, “Katile katil diyememek”, Akşam, 29 Eylül 2011) (Bir televizyon programında E. Arsever’e söylediklerini te’vile çalışıyor.)
İnsanlar sosyalist de, Nusayrî de, başka din ve mezhepten de olabilir. Kimsenin kınamaya hakkı yoktur. Ancak fikrine karşı fikirle karşı çıkabilirsiniz.
İnsanlarımız, “Acaba baltayı taşa mı vururum?” endişesiyle hangi meşrep/mezhepten olduğunu ne karşısındaki, ne kendisi söyleyebiliyor.
Geçmişte, Alevîler arasında röportaj yaparken, kendi mezhep ve meşrebimi hususiyetle açıklamamı yadırgayanlar olmuştu. (Merhum Cemal Şener beni tenkit etmişti.) Niye inancımı açıklıyordum? Karşımdakine yalancı çıkmamak, samimî olduğumu göstermek için. Kim olarak geldiğimi ve ne için konuşacağımın bilinmesi karşımdakinin tereddüdünü giderecekti.
E. Arsever, ne Alevîlikten, ne Nusayrîlikten haberdar... Öyle olsaydı, yukarıya aldığım saçma sözleri söylemezdi. “Bakan” dediği, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ... Diyanet, ona bağlı. Sanki, Diyanet bir krallık, Bakan’ın sözü geçmiyor... Darbeciler bile, zamanında, Ak Parti yönetimi kadar Diyanet’e hâkim olamamışlardı. Mesele söz geçirme meselesi değildir. Bir de şu var: Ak Parti hükûmetinde tek söz sahibi vardır: Recep T. Erdoğan, bakanların hepsi onun iki dudağı arasından çıkacak kelâma bakarlar ve sözlerini âdeta “âyet” mesabesinde görürler. Onun için bu işin B. Bozdağ ile de alâkası bulunmuyor ve Diyanet’in de direnme gücü yoktur.
Diyanet, ne olursa olsun inanç meselesinde, Kur’ân’ı ve Sünnet’i göz önüne almadan bir karar veremez; dolaylı dolaysız bu hususu açıklamışlardır. Enver onu da bilmiyor!