Bilâl N. Şimşir... Belgeleri konuşturan adam

Yakın tarihimiz üzerinde çalışıp da Bilâl N. Şimşir’den istifade etmeyen bir akademisyen gösteremezsiniz.

Bilâl N. Şimşir (1 Temmuz 1933-19 Kasım 2023), diplomattı, tarihçiydi. Diplomatlığını tarih araştırmalarında avantaja dönüştürmüş, görev aldığı hemen bütün ülkelerde, tarihimize dair belgeleri toplamış, 52 kitabı, 160 makalesiyle geleceğe ışık tutmuştur. Yayınında emeği olduğu kitap sayısı 250’yi bulur. ürk Tarih Kurumu’nun şeref üyesiydi.

Bulgaristan’da Osmanpazarı’nda (Omurtag) Yılancılar Köyü’nde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Bulgaristan Türk cemaatinin özel okullarında tamamladı, 800 kişilik öğrenci nüfusu içerisinde sadece üç Türk öğrencinin olduğu bir Bulgar lisesinde (Gimnazya’da) bir süre okudu. 1950 yılında ailesi Türkiye’ye göçtü. Çanakkale Lisesi’ni, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Üniversitede Diplomasi Tarihi Kürsüsü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1960’da Dışişleri Bakanlığı’na geçti. Paris, Şam, Londra, Lahey, büyükelçiliklerinde başkâtip ve müsteşar olarak bulundu. Bakanlık içinde genel müdürlüğe kadar görev almasından sonra Arnavutluk, Çin, Avustralya ve Güney Pasifik ülkelerinde büyükelçi olarak Türkiye'yi temsil etti. 1998’de emekliye ayrıldı. T.C. Dışişleri Bakanlığı Üstün Hizmet Ödülü’ne layık görüldü.

Bazı kitaplarını hatırlatacağım:

Malta Sürgünleri, Bulgaristan Türkleri, Osmanlı Ermenileri, Ankara... Ankara, İngiliz Belgeleri ile Sakarya'dan İzmir'e (1921-1922), Bizim Diplomatlar, Doğunun Kahramanı Atatürk, Dış Basında Laik Cumhuriyetin Doğuşu, Şehit Diplomatlarımız, AB AKP ve Kıbrıs, Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler, Ermeni Meselesi, Kürtçülük I (1787-1923), Kürtçülük II (1924-1999), Türk Yahudiler I, Türk Yahudiler II, Azerbaycan, Rumeli'den Türk Göçleri; Emigrations Turques Des Balkans; Turkish Emigrations From The Balkans; Belgeler - Documents, I-II-III, Balkan Savaşlarında Rumeli Türkleri Kırımlar-Kıyımlar-Göçler (1821-1913), Lozan Telgrafları Cilt I (1922-1923), Lozan Telgrafları Cilt II (Şubat Ağustos 1923), İngiliz Selgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e (1921-1922), Türk Yazı Devrimi...

***

Burada iki kitabı hatırlatacağım. Birincisi Türk Yazı Devrimi, ikincisi Kürtçülük I (1787-1923), Kürtçülük II (1924-1999).

Sözü Bilâl N. Şimşir’e bırakacağım. Türk Yazı Devrimi’nin “Önsöz”ünden:

“Bu kitapta, konuya tarihçi gözüyle bakılmaktadır. Bu büyük devrim, tarihî bir olay olarak ele alınmakta ve tarih içindeki yerine oturtulmaya çalışılmaktadır. ‘Geçmişe Toplu Bakış’ başlığını taşıyan birinci bölümde, Türklerin tarih içinde kullanmış oldukları eski yazılardan bugünkü yazımızın alınmasına kadar geçen uzun dönem özetlenmektedir. Eski yazılara kısaca değinildikten sonra XIX. yüzyılda yazı ile ilgili gelişmeler üzerinde durulmaktadır. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinin yazı tartışmalarına genişçe yer verilmektedir. Yer yer yayınlanmamış arşiv belgeleri de kullanılarak konuya yeni boyutlar getirilmeye çalışılmaktadır.

Tanzimat döneminde Türk alfabesi konusunda bir uyanış olduğu görülür. Arap yazısının Türk diline uymadığı, öğrenilmesi ve kullanılmasının zor olduğu anlaşılır. Bu yazının düzeltilmesi veya değiştirilmesi gerektiğini düşünmeye başlayanlar çıkar. Osmanlı aydınları arasında yazı tartışması başlar. Tartışmaya, Mirza Fethali Ahundzade gibi Azeri aydınlar da katılırlar. Arap yazısının hepten bırakılıp Latin yazısının alınmasını düşünenler olur. Çağdaş yaşam, yazı konusunu gündeme getirmiştir. Tanzimat döneminde rüştiyeler gibi yeni okullar açılır. Artık Türk çocuğuna Kur’an’dan ayetler ezberletmekle yetinilmez, okuyup yazma öğretilip çağdaş eğitim verilmek istenir. Arap yazısını öğretebilmenin ne kadar zor olduğu su yüzüne çıkar. Eğitimciler ister istemez yazı işine kafa yormaya başlarlar. Yine o dönemde Türk gazeteciliği de yavaş yavaş gelişir. Günlük gazete çıkarmak, zamanla yarışmayı ve okuyucuya sıcağı sıcağına haber yetiştirmeyi gerektirir. Karmaşık Arap yazısının ise dizgi işlerini yavaşlattığı ve dolayısıyla gazete çıkarmayı zorlaştırdığı görülür. Gazeteci aydınlar, Arap yazısında bazı düzeltmeler yaparak karşılaşılan teknik zorlukları azaltmayı denerler.

Dahası, çağdaş yaşam, Latin yazısının bir dünya yazısı durumuna geldiğini ve Arap yazısına üstün olduğunu gözler önüne serer. Osmanlılar çağdaş dünyaya ayak uydurmağa çabalarken Latin yazısını azar azar kullanmak durumunda kalırlar. Latin yazısı dünya ticaret yazısıdır ve dış ticarette kullanılmadan edilemez. Uluslararası ulaşımda, demir yollarında ve deniz yollarında çokçası Latin yazısı geçerlidir; deniz yolu, demir yolu Türkiye'ye bu yazıyı da getirir. Latin yazısı aynı zamanda dünya posta ve telgraf yazısıdır. Kırım savaşı sırasında, 1855 yılında telgraf telleri Avrupa'dan İstanbul’a ulaşır. Ama Arap harfleriyle Türkiye’den Avrupa’ya telgraf çekilemez. Dış dünyaya telgraf çekebilmek için Latin harflerini kullanmak gerekir. Avrupa'daki Osmanlı elçilikleri, İstanbul'a gönderdikleri telgraflarını Latin harfleriyle çekerler ve İstanbul'dan Latin harfleriyle karşılık alırlar. 1850’lerden Türk yazı devrimine kadarki 70 yıllık dönemde Osmanlı Dışişleri teşkilatının dış dünya ile telgraf yazışmaları hep Latin harfleriyle yapılmıştır. Bugün bütün dünya bilgisayar dilleri ve sistemlerinin Latin alfabesi üzerine kurulmuş olması gibi, o zamanlar da dünya telgraf yazışmaları Latin harfleriyle yapılıyordu. Yazı devriminden önceki yıllarda Atatürk'ün kendisi de dış ülkelere Latin harfleriyle resmî telgraflar göndermiştir. Kitapta bunlardan örnekler verilmektedir. Kısacası, Tanzimat'tan sonra Latin yazısının çeşitli yollarla Türkiye'ye sızmış ve Osmanlı Türklerinin sınırlı ölçüde de olsa bu yazıyı kullanmış oldukları görülür. Türkiye adeta iki yazılı bir ülke durumuna ve bir yol ayırımına gelmiş gibiydi.”

***

Bilâl N. Şimşir’in tespitlerine itiraz edebilir miyiz? Bizzat Osmanlı yazısından yeni yazıya aktarmalarımda, zorlukları, çelişkileri, aynı metinde, bir kelimenin farklı yazılışlarını gördüm. Size daha önce, çok titiz hazırlandığını düşündüğümüz Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’unda bile bu tür örnekleri gösterdim. Meselâ; “arkadaş” okunacak kelimenin üç çeşit yazılmasıyla karşılaşıyoruz.

Kürtçülük I (1787-1923) ve Kürtçülük II (1924-1999) kitaplarında bazı başlıklar size bir fikir verecektir:

Kürtçülüğün Tarihsel Kökenleri: Avrupa, Kürtleri ve “Kürdistan”ı Keşfediyor (1787-1826), Tanzimat Sürecinde Kürtçülük: Avrupa, Kürtçülüğün Teorik Altyapısını Oluşturuyor (1827-1877), Sevr Sürecinde Kürtçülük: Rumeli Tamamdır; Avrupa, Anadolu’ya Odaklanıyor (1878-1918). Türkiye Cumhuriyeti’ne Karşı Avrupa ve ABD’de Bölücülük Hareketleri: Cumhuriyete Dışarıdan Düşmanca Saldırılar (1924-1999), Cumhuriyetin İlk Çeyreğinde Turkiye’de Ayrılıkcı-Bölücü Hareketler: Cumhuriyete İçeriden Dış Destekli Saldırılar ve Karşı Önlemler (1924-1950), Cumhuriyetin İkinci Çeyreğinde Türkiye İçinde Ayrılıkcı-Bölücü Hareketler: Cumhuriyete İçeriden Dış Destekli Saldırılar ve Bunlara Karşı Alınan Önlemler (1950-1975), Cumhuriyetin Üçüncü Çeyreğinde Türkiye’ye Karşı Dış Destekli Bölücü Terör: ASALA ve PKK’nın Eş Zamanlı Olarak Sahneye Çıkışı (1975-2000).

Bilâl N. Şimşir, yurt dışında görevdeyken ASALA’nın hedefindeydi.

Bilâl N. Şimşir, iç içe girmiş, bütünleşmiş insanlarımızı, emperyalistlerin nasıl ayrıştırmak istediklerini belgeleriyle ortaya koyuyor.

Çok kıymetli bir araştırıcımızı kaybettik. Allah rahmet eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları