“Ben, aşkı anlıyor muyum?” diyorum

Aşkı nasıl tarif edebilirim bilmiyorum.

Aşk; insanın yüreğine bir kere girmeye görsün, nereden ve nasıl geldiğini…

İnsanı nasıl çarptığını anlayamazsınız bile.

Aşk tıpkı kovaladıkça kaçan ateş böceği gibidir.

Ne zaman ki o ateş böceğini yakalayıverirsin, aşk da yakalanıverir tam da o zaman.

*

“Aşkın geleneği, göreneği var mıdır?” diyorum bazen…

“Vardır elbet.” diyesim geliyor.

Üstelik belki de ‘En çok da aşk, gelenek ve göreneği önemseyen bir şeydir.’ diyorum.

Hele de o, asla incinmesi istenmeyen bir yüreğin içinde saklıysa bu aşk.

*

Görüyorum ki her konuda olduğu gibi aşkta da gelenek ve görenekler değişime uğruyormuş.

Aşk, epey zamandır hem de o kadar büyük değişime uğradı ki anlatamam.

Anadan üryan oldu aşk.

Gizemi kalmadı, aleni oldu.

Çünkü aşkın başlangıcı, dokunulmaz bir şeydi.

Uzaktan uzağa bakışmak…

Yan yanayken eller dahi dokunamazken birbirine, vücudun elektrik çarpması gibi tir tir titrer de bir daha kendine gelemezdi insan.

Ve o aşk çarpması, insanın aklını başından alıverirdi uzaktan uzağa da olsa!

Tabii bizim zamanımızdaydı o, zamane!

*

Ben, yetmişli yılların ortasında, o İstanbullu kıza âşık olduğumda ta ki nişanlanana kadar, doğru dürüst ne elini tutabildim ne de şöyle şimdiki zamane gençleri gibi aşk yaşadım.

Bizim zamanımızda filmlerde bile aşk benim anlattığım gibiydi.

Ne el ele tutuşulur…

Ne yan yana gelinip de iki çift hasbıhal edilirdi ne de!

Ya biri görürse!

Ayıp olmaz mıydı?

Benim gençlik yıllarımda “Ayıp olmaz mıydı?’ düşüncesi, aşkın en korktuğu şeydi belki de.

*

Âşıksan eğer…

Sevmişsen, aşk harmanlı bir sevgiyle, alıp da başını gideceksin onunla…

O aşk öyle bir şey ki seni senden koparır alır çünkü.

Bakışlarla alır…

Dokunmasan da alır…

Aşk eylem ister…

Onun için de mücadele edilmesi gerekir aşk için.

Kazanılınca da her şeye rağmen.

Aşk mı galip gelir sen mi, orasını bilmem, ama bunda en çok sevinen sen olacaksın.

Ben oldum çünkü.

Aşkı sahiplendim…

Yaşadım…

Hem de doyasıya yaşadım, yaşıyorum hâlâ!..

Aşk; bir başka aşkı içine koymazdı.

Saygı duyardı karşısındakine.

Hem ayrıca bütün aşklar, öyle bir aşkın içinde vardı zaten.

Bizim zamanımızdaydı belki de o aşkın içine bütün aşklar sığdırılmıştı.

*

Şimdikilere baksanıza…

Âşık ol…

Evlen…

Çocukların olsun…

Sonra da “Anlaşamadık, severek ayrıldık” denilsin.

*

Aşktan severek ayrılınmaz ki aşkla severek bir arada olunur.

50 yıl olur… 60 yıl olur… 70 yıl olur, ama aşk hep olur.

Aşkın ne mevkisi vardı ne de unvanı…

Aşkın yanması vardı…

Özlenmesi vardı bizim zamanımızda!

Aşk geleneğine de geleceğine de sahip çıkardı.

Şimdi ise aşk harcanılan şey aşk oluvermiş, baksanıza!

Geride bıraktığın çocukların olsa da

Bu zamanda böyle, işine geliyorsa, eski kafa!

*

“Ben aşkı anlıyor muyum?” diye soruyorum ya kendime, meğer “Anlamadan onu yaşıyormuşum.” diyorum.

Varsın olsun, yaşamımda ‘Aşk olsun’ istiyorum, -anlasam da anlamasam da- aşk da oluyor

Daha ne olsun ki!

Yazarın Diğer Yazıları