'Beka' alınır satılır bir meta mı?!
Mahallî seçimler yolunda "beka" tartışırken, daha doğrusu "beka" şahsî çıkar hesabına kurban edilirken Mustafa Kemal'i hatırlayan oldu mu?
Eğer hatırlasalardı, "beka"nın alınır satılır bir meta olmadığını anlarlardı.
Amerika'yla (Evangelist Siyonistlerle) başımız belâda... Bizi kafayı takmışlar; parçalamak istiyorlar. Üzerimize önce Cemaat'i saldılar. Baktılar darbeleri akîm kaldı; şimdi "maşa" kullanmadan açıktan kendileri saldırmaya başladılar.
1915 hâdiseleri sırasında, İstanbul'da ABD Büyükelçisi Morgenthau, 1916'da yayınladığı hatırlarından "Ermeni soykırımı" dediğini biliriz. Bir Yahudi olan büyükelçi, Siyonist faaliyetlere giriştiği gibi, ülkemize sokulan misyonerleri de koruyup kollamıştır. Wilson Prensipleri'nin Türkiye'yi parçalayacak 12. maddesini burada yazmıştık.
ABD, Millî Mücadele'de de bizi yoklamıştır. Manda meselesine girmeyeyim şimdi. Mustafa Kemal'in diplomasisinden bahsedeceğim. ABD Ön Asya'ya bir heyet gönderir. Nutuk'tan okuyalım (sadeleştirdim):
"...memleketimizde ve Kafkasya'da tetkikat yapmak üzere Amerika Hükûmeti, General Harboard'un başkanlığında bir heyet göndermişti. Bu heyet Sivas'a geldi. 22 Eylül 1919 günü General Harboard ile uzun uzadıya konuştuk. Generale, millî harekâtın maksat ve gayesi ve teşkilât ve millî birliğin ortaya çıkış sebebi, gayrimüslim unsurlara karşı olan hissiyat ve ecnebîlerin memleketimizdeki menfî propagandası ve icraatı hakkında mufassal ve delilli olarak beyanatta bulundum. General'in bazı garip sorularına da muhatap kaldım. Meselâ; millet tasavvur edilebilen her türlü teşebbüs ve fedakârlıkta bulunduktan sonra dahi muvaffak olunamazsa ne yapacaksın?"
Mustafa Kemal'in hiçbir tereddüt göstermeden verdiği veciz cevabı ise aynen alıyorum:
"Bir millet mevcudiyet ve istiklâlini temin için kabil-i tasavvur olan teşebbüsât ve fedakârlığı yaptıktan sonra muvaffak olur. Ya muvaffak olmazsa demek, o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Binâenaleyh millet, ber-hayat oldukça ve teşebbüsât-ı fedakârânesine devam eyledikçe adem-i muvaffakıyet mevzubahis olamaz." (Nutuk, 1927, s. 129).
"Beka" diyenler kelimeler üzerinde durmasın, hemen kafalarına dank etsin diye biraz sadeleştireceğim:
"Bir millet mevcudiyet ve istiklâlini temin için tasavvur edilebilen teşebbüsleri ve fedakârlığı yaptıktan sonra muvaffak olur. Ya muvaffak olamazsa demek, o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Dolayısıyla millet hayatta oldukça ve fedakârane teşebbüslerine devam eyledikçe muvaffakiyetsizlik söz konusu olamaz."
Bekamız için topyekûn teyakkuzda olmamız gerekirken, "beka"yı ayaklar altına alıyoruz. Muhalif partileri "düşman" ilân ediyor, ABD gibi, Rusya gibi ülkelere ve tabiî "Şark Meselesi" diye adlandırdıkları, Türkleri (Osmanlı'yı değil; Türkleri!) Anadolu'dan sürememeyi dert edinmiş Avrupa'ya büyük kozlar veriyoruz.
"Yandaş ağabi" Selahattin E. Çakırgil, Star'daki köşesinde yine "Türk"e saldırıya geçmiş.
Bakınız Salahu'd-din Eş! Size kaç defa tane tane anlattım. "Türk", "Türkiye" sizi aşar, mahiyetini kavrayamazsınız. Hiç girmeyin bu işe... En iyisi benim "Türk Adını Sileme Planı" kitabımı temin edin ya da daha genişini yayınlayacağım, onu bekleyin.
S. Eş! Yukarıda, sizin padişahınızın gösteremediği kararlılığı gösteren M. Kemal'in "millet" dediği "Türk milleti"dir, hatırlatayım!