Başörtüsünü yasaklayan bir madde var mı?!

"Başörtüsü" meselesinde iktidara arzu ettiği imkân muhalefet eliyle sunuldu. Hem de tam seçime gidilirken.

TBMM''de başörtüsü için kurulan komisyonda, muhalefet partileri çekildiler. İktidar partisi "örtü"yü dinin birinci şartı gösterecek ve "din"i istediği gibi evirip çevirecek.

"Tayyip Abinin ayakkabısını yalayanlar" seçim meydanlarına indiklerinde, halkın şah damarına öyle bir basacaklar ki, "Dinsizlere oy mu vereceksiniz!" diyecekler.

"Ayakkabı yalayanlar" bir tarafa, asıl tehlike başlarına taylasanlı sarığı, altlarına şalvarı, sırtlarına cübbeyi geçirenler, Anadolu sathında "başörtüsü"nü bırakın, kara bürüğü bayrak yapacaklar, "dinsizler"e karşı cihat ilân edecekler.

Anayasa''nın hiçbir maddesinde başörtüsü yasağı yok; "Din ve vicdan hürriyeti" var. Kamu kurumlarında personelin giyimine dair yönetmelikte, beşinci maddede yer alan kadınların başının açık olması şartı 2013''te kaldırılmıştır.

"Laliklik" deyince bir kesimin zihninde "dinsizlik" beliriveriyor. Bu yüzden kullanmam. "Atatürk''ün ilke ve inkılâplarına sahip çıkacağız." derken, maalesef "din"i bir köşede bırakmaya kadar varılmıştı.

Nutuk''a baktım, Mustafa Kemal, "laik" kelimesini bir yerde geçiriyor.

Önce, Anayasa''da o zaman yer alan "Türkiye Devleti''nin dini, din-i İslâmdır." cümlesi tartışmaları üzerinde dururken Hoca Şükrü Efendi''nin "Hilâfet-i İslâmiye" ısrarı karşısında, M. Kemal''in şu sözleri üzerinde düşünmek gerekir:

"Hâlbuki, Hoca''nın sözlerini tatbike kalkışmak, hâkimiyet-i milliyyeyi, hürriyet-i vicdaniyeyi kaldırmaya çalışmaktı. Bundan başka, hocanın hazine-i malûmatı, Yezidler zamanında yazdırılmış ve istibdâd-ı idareye mahsûs formülleri muhtevî değil miydi?"

Sözü "laik hükümet"e getirir:

"Cumhuriyetin ilânından sonra da, yeni Teşkilât-ı Esasiye Kanunu yapılırken, (laik hükûmet) tabirinden dinsizlik manası çıkarmaya mütemâyil ve vesile-cû olanlara, fırsat vermemek maksadıyla, kanunun ikinci maddesini bî-mana kılan bir tabirin idhâline müsamaha olunmuştur."

Sonra daha anlamlı iki cümle kurar:

"Kanunun, gerek 2''nci ve gerek 26''ncı maddelerinde, zâid görünen ve yeni Türkiye Devleti''nin ve idare-i cumhuriyemizin asrî karakteriyle kabil-i te''lîf olmayan tabirât, inkılâp ve cumhuriyetin o zaman için beis görmediği tavizlerdir. / Millet, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu''muzdan, bu zevâidi ilk münasip zamanda kaldırmalıdır." (Nutuk, 1927 baskısı, s. 511-512)

Son cümlenin altına çizgi çekerek asıl maksadını kuvvetlendirir.

28 Şubat Örtülü Darbe döneminde insanın sakalına, altın mı, gümüş mü diyerek yüzüğüne kadar müdahale ettiler. Başörtülüleri üniversiteye sokmadılar. Bir de ikna odaları kurup baş açmanın "çağdaşlığından" bahsettiler, kızlarımızı inançla ikbal arasında tercihe zorladılar. Bazı üniversitelerde namaz kılan hocalar bile fişlendi.

İki yıl "devlet"te de çalıştım. Bodrum katta tahtalar üstünde vakit namazlarını kılıyorduk. Bu bana çok dokunuyordu. Tekrar gazeteye geçtim. Bir büyük "sağ" gazeteydi. Namaz için ayrı oda yoktu. Arşivinde raflar arasında yere örtü seriyorduk. Sonra en alta ayrı bir mescit yaptılar. Bir müddet sonra o mescidi depo olarak kullanmaya başladılar. Yine bir başka büyük sağ gazetede, kitabına uygun, cuma namazı kılınabilecek, mescit baştan açılmıştı. Patron mescide zaman zaman gelirdi. Çoğu zaman da gecikir, namaz bekletilirdi. Çok kızmış ve bir daha mescide gitmemiş, dışarıyı tercih etmiştim.

Ağır imtihanlar vererek bu dönemleri geçirdik. Ama daha tehlikelisiyle karşı karşıyayız. Bu defa, "din ve vicdan hürriyeti" askıya alınacak, şıhlara/şeyhlere/şeflere/yalanan ayaklara bey''at etmeyenler saf dışı edilecek.

Kaos bizi bekliyor.

Yazarın Diğer Yazıları