Başkanlık sistemi büyük hayal kırıklığı
Siyaset biliminin en önemli açmazlarından birisi "Temsilde adalet, yönetimde istikrar" dengesini sağlamaktır. Birisinden birisine ağırlık verirseniz, diğerine haksızlık edersiniz. "Bunun ideali nedir?" derseniz, o da henüz bulunmuş değildir.
Türkiye''de 12 Eylül Darbesi, 1960 Anayasasında sağlanmış olan "Temsilde Adalet"in 1970''lerdeki o meşhur istikrarsızlık dönemine yol açtığını düşünmüş ve reaksiyoner bir şekilde 1980 Anayasasında "Temsilde Adalet" geri plana itilmiş, yüzde 10 barajıyla "Yönetimde İstikrar" konusu öne çıkarılmıştı.
12 Eylül yönetiminin "Yönetimde İstikrar" vurgusu bile 1980 Anayasasının ilk kabul edildiği zamanlardan beri iktidarlara yetmedi. Özal''dan bu yana "Başkanlık sistemi gelsin" tartışmaları yapıldı, durdu. En sonunda Pandora''nın Kutusu''nu MHP Lideri Bahçeli''nin açmasıyla başkanlık sistemi, toplumun önemli bir bölümünün karşı çıkmasına rağmen hayata geçirildi. 1980 Anayasasının değişikliklerle yamalı bohçaya dönmüş hâli, iyice garip bir hâl aldı.
"Türk Tipi" denilerek getirilen başkanlık sistemi, sözde Türkiye''ye çağ atlatacak, koalisyonlara son verecek, ekonomide mucizeler ortaya çıkacak, diye pazarlandı. Türkiye gibi geleneksel olarak Kıta Avrupası temelinde yapılanmış ve modernleşmesini buna uygun dinamiklerle şekillendirmiş bir ülkeye, bu topraklara yabancı bir sistem deli gömleği gibi giydirildi.
Ekonomiyi ele alalım. Mahfi Eğilmez hocanın birçok yazısında görüldüğü üzere, koalisyonlar döneminde Türkiye, AKP''nin tek parti dönemine göre daha sağlıklı, daha kapsayıcı büyüdü. Son beş yılda Türkiye, 1990''ların kayıp yıllarına benzer kayıp yıllar yaşadı. Ekonomi küçüldü. Cari açık rekor üstüne rekor kırdı. Beyin göçü ve sermaye çıkışı hızlandı. Başkanlık sistemi öncesinde orta gelir tuzağından çıkıp çıkamayacağı tartışılan Türkiye''nin hızla orta gelirli ülkeler kısmından uzaklaştığı görüldü. 13 bin dolar kişi başı gelirden geldiğimiz nokta 8 bin dolar seviyesi. Önümüzdeki dönemde ortaya çıkması muhtemel krizle kişi başı gelirin 5-6 bin dolar seviyesine düşmesi tahmin ediliyor.
Siyaseti sıfır toplamlı bir oyun, kazananın her şeyi aldığı bir yapıya büründüren başkanlık sistemi, temel hak ve özgürlüklere önemli darbeler indirdi. "Silivri soğuktur" söylemi, yalnızca aydınların değil, sıradan insanların bile ülkedeki siyasi ortamı şakayla karışık ele aldığı bir hâle geldi. Tek bir kişiye verilen bu kadar yetki, karşı kanattaki insanların yaşam stillerini daha da fazla tehdit altında hissetmesine neden oldu. Kurumların oturmadığı, oturan kurumların ise için boşaltıldığı bir sistemde, bu hissiyat derinleşti. Toplumun talepleri ile siyasetin arasındaki mesafe açıldı.
"Başkanlık sisteminde koalisyonlar olmayacak" dendi. Binde birlik partilerin bile kapısında dolanıldığı, siyasetin radikal kanatlarının gereksiz aşırı temsile varacak şekilde koalisyonlara katılmaya çalışıldığı, kutuplaşmaların derinleştiği, koalisyonların norm haline geldiği bir yapı ortaya çıktı.
Başkanlık sistemi kısacası sınıfta kaldı.
Gidilmesi gereken yol belli: Sistemin reformu...
Türkiye gibi bölünmüş bir toplumda tekrar toplumsal bir mutabakat sağlanarak yapılması gereken ilk reform, başkanlık sistemini elden geçirmek, Türkiye''nin parlamenter demokrasi temelinde yapılanmasını sağlamak. Başkanlık sistemi bu hâliyle, bu ülkeye faydadan çok zarar verdi, vermeye devam edecek.