Başkanlık neymiş okuyalım!
Tartışma şu: Ak Parti cumhurbaşkanlığını alır da, TBMM'de çokluğu sağlayamazsa ne olur?
Önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde R. T. Erdoğan ilk turda yüzde 51,79'la seçildi. Karşısındaki iki adaydan E. İhsanoğlu yüzde 38,44, HDP/PKK'dan Selahattin yüzde 9,76 oy aldı. Şimdi şartlar değişti, rakip adaylar çoğaldı. Seçim ikinci tura kaldığında, sanmıyorum ki, "Reis" ipi göğüslesin. Bunu temenni olarak söylemiyorum; bunca yılın gazetecilik tecrübesiyle söylüyorum. Ölümüne Reisçi tecrübeli gazetecilerin de benden farklı düşünmediğine adım gibi eminim. Çünkü karşısında hep kamuoyunun önünde olan, yıllardır politikanın içinde pişmiş dişli adaylar var. İkinci turda müttefiklerinden öne çıkanı tercih edeceklerdir.
Hürriyet'te, "Ak Parti temsilcisi" diyebileceğimiz Abdülkadir Selvi (ifadem yanlışsa ara düzeltirim), dün şöyle yazdı: "16 Nisan referandum gecesi, CNN Türk ekranlarında, 'Türkiye'de yeni bir denge oluştu. Yüzde 51'e 49 dengesi demek mümkün. Erdoğan'ı destekleyenler ve Erdoğan'a karşı çıkanlar da denilebilir. Artık yüzde 70 sağ, yüzde 30 sol dengesi kalmadı' demiştim. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili sonuçlar bu oranlara yaklaştı. Hatta biraz fazla yaklaştı. Bıçaksırtı bir durum oluştu diyebiliriz."
A. Selvi artık bu cümleleri kurabiliyorsa "Reis"in işinin çok zor olduğunu bilelim. Hadi A. Selvi'nin dilinin altındakini söyleyeyim: Reis gitti, gidiyor!
Bütün bunları seçimin normal seyrine göre yazıyorum. Şunu söylemeden geçemeyeceğim: Seçim normal akışına bırakılmayacaktır. (İnşallah yanılırım.)
Ak Parti'den TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, "Başkanlık Sistemi"nin mimarlarından Prof. Dr. Mustafa Şentop, Ak Parti'nin parlamentoda çoğunluğu sağlayamaması karşısında çıkış yolunun erken seçim olduğunu söyledi. Bu zaten dillendiriliyor. Bu seçimde çokluğu elde edemeyen, diğer seçimde nasıl elde edecek? Sihir bozulmuş, düşüş başlamıştır. Burada M. Şentop'un söylediklerinin satır aralarında "vahim" bir neticeyi okuyorsunuz! Şöyle diyor:
"(Farklı taraflar kazanırsa Mecliste) başkanın işini zorlaştırabilir. Tabii kanunla düzenlenecek birçok alan var. Biz Cumhurbaşkanı'na kararname çıkarma yetkisi de verdik. Bu yetkiyle Cumhurbaşkanı Meclis'in kanun çıkarmasına özel olarak gerek duymadan, kararnameyle icra yetkilerini kullanabilir. Ancak Meclis, bütçe üzerinden bir engelleme yapabilir. Gerçi biz bu sistemle, bu tür ihtilafları minimize edecek mekanizmaları da kurduk. Vetodan sonra zorlaştırıcı veto dediğimiz salt çoğunlukla kanunu geçirme zorunluluğu getirdik. Cumhurbaşkanı, bütçenin vaktinde hazırlanmaması halinde geçici bütçe yapıp devam edebilecek. Tabii bu da Meclis denetiminde olacak. Birbiriyle husumet içinde bulunmayan bir parlamento ve cumhurbaşkanıyla sistem iyi işler. Bu söylediklerim 24 Haziran seçimleri için değil, sistem yerleştikten sonraki dönemler için geçerli. Ancak aradaki ihtilaf düşmanlığa varırsa belirlediğimiz bir çıkış yolu da var." (Röp.: İpek Özbey, Hürriyet, 18 Haziran 2018)
Yukarıdaki siyah cümlelerin altını ben çizdim. M. Şentop'un deyişiyle "başkan" parlamentoya ihtiyaç duymadan "Saray Erkânı"yla pek alâ ülkeyi idare edebilecek!
Yalnız bu sistemin adına biz en fazla "başkanlık" deriz de, dışarıda ne derler bilemem!