Başka bir şey aklıma gelmiyor…

Geçtiğimiz perşembe günkü makalemin:

“Biz böyle değildik.

Nasıl olduksa sonradan olduk!..

Zaaflarımızı hiç konuşmadık da:

‘Kandırıldık, aldatıldık.’ dedik.

Yukarılardaydık aşağıdakilere maskara olduk.

Eksikliği kendimizde değil, hep başkalarında bulduk da kendimize toz kondurmadık.

Şimdi de çırpınıp duruyoruz.

Yalansam yalan deyin!..” diye bitirdiğim bölümle ilgili değerli okurum G. Kâhyaoğlu:

“80 öncesi doğanlar sözlerinize harfiyen katılacaktır” diye benimle düşüncesini paylaşmış.

Devamında ise:

“Biz savaş çocukları olan, acıyı yokluğu çekenlerin çocukları olarak, minicik yaşımızda insana, çevreye saygıyı ziyan etmemeyi, dönüştürmeyi öğrendik. Millet olarak yol yordam, adap, terbiye, usul bilenlerdendik

Zengin, zenginliğiyle övünmez, fakirin fakirliği bildirilmezdi. Halk, halk olmayı; devlet, devlet olmayı bilirdi.” diyerek, paylaşımını sürdürmüş değerli okurum.

*

Ben ülkemde, toplumsal bozulmanın merhum Özal’la birlikte başlamış olduğuna inananlardanım.

Çünkü merhum Özal, ülkenin yenileşmesini…

Dışa açılmasını…

Ülke sınırlarının dışında neler olup bitiyor olduğunun da fark edilmesini yurdum insanına göstermek istemişti ya, yurdum insanı o yıllarda buna ne kadar hazırdı, her şey öyle çok hızlı mı olmalıydı, işte o hesap edilememişti sanırım.

*

Her şey birdenbire ve hızlı bir şekilde olmuştu çünkü.

Bardağa su doldurmak için bardağı çeşmenin altına tutup, suyunu birdenbire açarak, bardak doldurulmaya kalkışılırsa, o bardak asla dolmaz.

İşte 1980’in ilk sivil iktidarının lideri merhum Özal da aynen öyle yapmıştı.

“Benim memurum işini bilir” sözünü ağzından kaçırarak, memurunun işini nasıl bilmesi gerektiğinin önünü açtı.

Ayrıca merhum Özal’ın bu sözü; ister doğru ister yanlış anlaşılsın, bir anlamda memur ahlâkının bozulmasının kapısı da aralanarak, bu işin önü alınması bir yana, her yıl katlanarak bugüne gelindi.

*

Aldatıldıkça aldatmaya…

Kandırıldıkça da kandırmaya çalıştık.

Bugün geldiğimiz nokta ise içler acısı.

*

Değerli okurum Gilman KÂHYAOĞLU:

“Özal ile başlayan, ‘Hanedanlığı sorgulanmasın’ düşüncesiyle açılan renkli kanallar arasında oyalanırken, bir kamyon-otomobil kazasıyla da derin devlet olduğumuzu gördük.

O güne kadar bu tanıma filmlerde kitaplarda rastlamıştık ki ‘Devletçilik bitirilmiş, yerine LİBERALİZM getirilmişti.’ diyordu.

90 sonrasında doğanlar ise, para, iktidar, çıkar için her şeyi geçerli sayan, üstelik dili de beyni ve ruhu gibi bozuk bir modelle aynılaştılar” diyerek düşüncesini paylaşmıştı benimle.

*

Ve biz de bugün neredeyse;

Ekonomik…

Sosyal…

Toplumsal…

Kültürel ve hatta ahlaksal olarak -maalesef- gittikçe geriye gidiyoruz.

*

Nasıl düzelir?

Bugünün anlayışıyla “Nasıl düzelir?” doğrusu tam olarak ben de bilemiyorum.

Eğitim…

Ahlâk…

Toplumsal hayat bilgisi…

Bilime ve ilime bakış, her şeyin sil baştan yeniden gözden geçirilmesi gerektiği, yeniden cumhuriyetin kuruluş ayarlarına dönülmesi gerektiği aklıma geliyor.

Başka da bir şey aklıma gelmiyor maalesef.

Üzgünüm!..

Yazarın Diğer Yazıları