Başbakan muaf mı?

Başbakan Recep T. Erdoğan insanı şaşırtıyor. Üstelik dindar bir Başbakan... Her hafta belki “örnek” olsun diye erkânıyla birlikte camiye gittiğinin görülmesini istiyor. Dindar gençlik yetiştireceklerinden bahsediyor. Hiç kimsenin cesaret edemeyeceği bir şey yapıyor, bütün okullara “seçmeli” Kur’ân-ı Kerîm ve siyer (Hz. Peygamber’in hayatı) dersleri koyuyor.
Ahlâkın temeli dindir. Dinin kaynağından sağlam öğrenen yalan söylemez, dedikodu yapmaz, yardımsever olur vs...
Politikacılar “dindar” olsalar bile, bundan muaf mı? “Seçmeli” dediğine göre, kendisi “seçmeyenler”den mi oluyor?
21 Ağustos 2010’da ne demiş:
“PKK ile görüşmedik. Görüştüğümüzü söyleyenler alçak ve şerefsizdir.”
20 Eylül 2011’de ne demiş:
“Terör örgütü PKK ile pazarlık masasına asla oturmayız ve görüşmeyiz.”
Geçen hafta, üç ayrı televizyon kanalına çıktı, karşısına uyumlu ve uyumlu olmak zorunda kalan gazetecileri çıkardı:
“Oslo’ya da varız, İmralı’ya da...”
Koskoca Başbakana yalancı diyemezsiniz. Bir izahı vardır muhakkak!
Norveç’in başşehri Oslo’da, bir başka devletin gözetimin ötesinde denetiminde eski MİT Müsteşarı Emre Taner’i, yardımcısı Afet Güneş’i, kendisinin müsteşar yardımcısı, şimdiki MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı bir masa etrafında oturması için gönderdi. Sahi masa yuvarlak mıydı, köşeli miydi? Köşeliyse kare miydi, dikdörtgen mi? Diplomaside her birinin anlamı farklıdır. Yoksa masasız “dost” sohbeti miydi?
Bir odada koltuklara yayılıp “dostça” konuştukları belliydi. Çayın biri gidip biri geliyordu. İngiliz denetçi ne içiyordu? O da mı çay? Hakan Bey, çok merak ettim, viski mi, çay mı? Hangisi? Lütfen bana bir haber uçur! Belki ileride bir “Oslo” kitabı yazarım! Bana bilgi ve belge gerek!

***

Abdullah Öcalan’la görüşülmez; kullanılır. PKK’nın başı (şimdi ne kadar “başıdır” , diyebiliriz, tartışılır) ellerindedir. Devlet istediği gibi elbette görüşecek, konuşacak ama netice itibarıyla kullanacaktır. Öcalan’ın eğer bir kitlesi varsa, Kandil’i kitlenin zorlamasıyla frenleyebiliyorsa, devlet niçin kullanmasın?
Şimdiye kadar devlet, Öcalan’ı bir “katil” olarak görmemiş, bir “âkil adam” görmüştür. Hata burada... Bu, affedilecek bir hata da değildir.
Kandil yok sayılmalıdır; hiçbir surette BDP’li maşalara itibar edilmemelidir. Özellikle basın-yayın organlarımız, artık, BDP’lilerin “0” olduğunu öğrenmelidirler.
Eğer kullanabiliyorsan İmralı’yı kullan... Kim gidip Öcalan’a “korku” ve “umut” u bir arada verebilecek? Öcalan bencildir; önce kendisi vardır, sonra yine kendisi... “Davası” için fedakârlığı hiçbir zaman göze alamaz. Onun bu zaafını devlet istediği gibi yönlendiremez mi?
“Devlet”e “devlet” demem için devleti yönetene bakarım. Maazallah, Öcalan’ı “devlet başkanı” bile ilân edebilirler!
Yarın bir “arabuluculuk” olayı anlatacağım.

Yazarın Diğer Yazıları