“Bal tutan parmağını yalar.” Hangi yanımızı anlatıyor acaba?
Geçmişten bugüne kadar “Bal tutan parmağını yalar” sözüne benzer sözler, hem de büyük beğenilerle, övgülerle canlılığı korunarak günümüze kadar gelmiş ve de günümüzde kendilerine birer taht kurmuşlardır ki onları o tahttan indirenlere aşk olsun!..
*
Biz de o sözleri, tahtlarında rahat rahat otursunlar diye, pek de derinliğine bakmaz, sığ olarak düşünür -bizde nasıl bağımlılık yapmışsa, bizden sonrakilere de bağımlılık yapsınlar diye- bize geldiği gibi sığ olarak üzerinde hiç düşünmeden bizden sonrakilere gönderiveririz.
*
“Bu sözler neler mesela?” derseniz, ben de size “Buradan hangi birini paylaşayım sizinle?” derim.
*
Sahiden o kadar çok ki!..
Bunların her birisi dilimize pelesenk olmuş, uzun yıllar, canlı tutulmuş sözler.
Bu sözlerden biri dillendirildiğinde; duyan, söyleyene canı gönülden katılırken, bir de “Doğru valla!” diyerek, onaylayıvermiştir!..
*
Mesela:
“Köprüden geçene kadar ayıya dayı de…”
“Üzümü ye, bağını sorma…”
“Bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın…” gibi deyişler.
*
Sahiden bizim geleneğimiz böyle sözlerin yaşamasına neden fırsat vermiş olabilir ki?
Bu tür sözlere ne oldu da değer verilir oldu anlamadım gitti.
Yoksa, bu tür sözler bir anlamda bizim kalitemizin düştüğünü mü gösteriyor dersiniz?
*
Neyse efendim geleyim konuma…
Söyler misiniz, ne demek “Bal tutan parmağını yalar?”
Ne anlama geliyor olabilir mesela?
Siz bunları düşünedurun ben, bir taraftan da bu sözün bende nasıl bir hissiyat uyandırdığını sizinle paylaşmaya çalışayım.
*
Mesela; emanete ihanet edildiği hissiyatını çağrıştırıyor bende…
Saçma bulabilirsiniz ama öyle!..
“Bal tutan parmağını yalıyorsa, bu güvenilmez biridir.” diye de aklıma gelmiyor değil!..
*
Ayrıca onlar, dostunun kendine verdiği sırrını dahi tutamazlar diye de düşünüyorum.
O nedenle de “Bal tutan parmağını yalar” sözü, benim için sakıncalı bir söz.
Hatta güveni suistimal edebilir anlamına da gelebilir.
Ben öyle düşünüyorum.
*
Demem o ki; acaba “Bal tutan parmağını yalar” sözünü, hayatımızdan çıkartsak mı?
Unutmayalım ki esas olan ağzımıza gelen her söze özgürlük vermek değil, ağzımıza gelen sözü iyiden iyiye düşündükten sonra, o söze özgürlük vermemizdir ki bu aynı zamanda, kendi özgürlüğümüzü uzun yaşamamız anlamına de gelir, diyorum ben.
*
Ne dersiniz, sahiden bal tutan parmağını; yalamak için illa kavanozun içine mi sokar?
Ne dersiniz?