Azar, "deizm"i bitirir mi?!
R. T. Erdoğan, Millî Eğitim Bakanı'nı neden kürsüye çağırdı ve neden bu "deizm" meselesini mikrofonlar açıkken, kameralar kayıttayken halkın önünde sordu? Haberi okuyalım:
"Mikrofonlara çok azı yansıyan konuşmada Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından ortaya atılan deizm konusu tartışılıyor. Bakan Yılmaz'ın, Erdoğan'ın sorusu üzerine "… Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğünün bir çalışması var… Toplum yapısı ve dinle ile ilgili…. Burada gençlerimizin deizmle ilgili bir düşüncesi var… 8-10 tane farklı görüş var… " dediği ve yaklaşık 35 saniye süren İsmet Yılmaz'ın bu açıklamasını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Olmaz böyle bir şey…" diye bitirdiği duyuluyor."
Biliyorsunuz. Raporda "Gençlik deizme kayıyor!" denmişti.
19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında, Avrupa'da ve özellikle Fransa'nın etkisiyle Türkiye'de bir "inkâr fırtınası" esiyor. Kimi toptan dini reddediyor, kimi "Allah var, din yok!" diye özetleyebileceğimiz, şimdi de tartışmaya açılan "deizm"i savunuyor.
Şunu gördüm: Ne zaman ki, İslâm adına, İslâm dışı ahkâm kesilmeye, kişiler kendisini "peygamber" ve hatta "ilâh" yerine koymaya kalkıştılar, insanlar, "Din bu ise ben yokum!" demeye başladılar; yoksa bu kayıtsızlık İslâmcılıkla, farklı fikirlerin çatışmasından ortaya çıkan görüş ve inanışlardan dolayı değildir.
Döneminde Ziya Gökalp meselenin farkındaydı ve 1914'te İslâm Mecmuası'nın çıkmasını desteklemiş, dergide yazmış, tartışmalara girmiştir. Dergide 16 makale yayınlamıştır. Ayrıca dinî mahiyette şiirleri vardır. (Masami Arai'nin "Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği" kitabının sonunda verdiği İslâm Mecmuası'ndaki yazılar tablosunda Gökalp'in yazdığını tespit edemediği için isim kısmını boş bırakmıştır. Araştırıcılar çoklukla 10 makaleden söz ederler.)
Yahya Kemal (1884-1958), hatıralarında, makalelerinde dönemini anlatmıştır. Onun "deist" olduğuna dair iddialar ortayla atılmıştır. Muhipleri bunu kabul etmezler ama tartışmaya yol açan işaretler de vardır. Hatıralarında, tereddüt uyandıracak ifadeleri buraya almayacağım. Bazı makalelerinde, çok iyi bildiğimiz isimleri anlatırken onların dinî anlayışları üzerinde izafî olarak "menfî" diyeceğimiz sözler etmiştir.
"Neden?" sorusunun cevabını zamanında aradım. "Aydınlanma" üzerine bir seri yazı da yazdım. Bunlara girmeyeceğim. Bugüne geldiğimizde, bahsettiğim dönemle, bugün arasında fark yok gibi... Cevap veremediği konularda hemen "Kâfir olursun!" mantığını yürütme, çocukların İmam Hatipte okumaya zorlanması insanları endişeye sevk edince, din elbette tartışmaya açılır.
Biz bu köşede, dinî sapkınlıklar, cemaat-tarikat yozlaşmaları, baskılar üzerine defalarca yazdık. "Dışarıdan" olsam, "Zaten karşı." der geçersiniz, ama "içerden" bir insan olarak yazıyorum ve bilmesem kalem oynatmam, oynatamam.
"Dinsizlik", "deizm" tartışmaları "en laik" zamanda açılmazken, "İslâmcılar"ın hüküm sürdüğü şu zamanda neden açılıyor?
Mesele, Bakan azarlayarak, "Olmaz böyle şey!" denilerek geçiştirilemez. Çok insan, "sapma"dan bahsediyor. Çok insan İmam Hatiplerin fonksiyonundan şüpheye düşüyor. Çok insan, "zorlama"nın zarar getirdiğini söylüyor...
En sonunda "İslâmda güncelleme" tartışması açıldı. Maalesef, "emir"le açıldığı, ister istemez "emir"le sınırlanacağı için bu tartışma neticesiz kalacaktır.
Biz başka bir tartışma açalım: Millî Eğitim Bakanı'na ayıp edildi mi edilmedi mi?