AYM kararının ardında ne var?
PKK severleri mutlu eden Anayasa Mahkemesi'nin o meş'ûm kararının hukukî izahının hiçbir surette mümkün olmadığının altını çizeyim.
PKK ile aynı kökten gelen eski Marxist, yeni liberallere yaranmak için şahsiyetini paymal edenler bin dereden su getirerek, AYM'nin Ali Kemallerini aklamaya kalkışıyorlar. (Karar gazetesinin birçok yazarı başı çekiyor.) Ali Kemalleri aklamak isterlerken, 1071 (veya 1066) imzalı karşı bildiriye de yüklenmeden geri durmuyorlar. Neymiş? Bu bildiri imzalayanların içinde hukukçu ancak yüzde 1,4'müş.
Vatan savunması için hukuk okumak mı gerek?! Hukuk sadece hukuk fakültelerinde okunularak mı öğrenilir?!
Anayasa Mahkemesi'ne hukuk fakültesinde okumamışların da üye yapıldığını bile bile bunu nasıl söylersiniz!
Ağır konuşacağım... Hak ediyorlar. Dört bir tarafımızda bütün hızıyla savaş sürüyor. Biz bu savaşın odağındayız. Yalakalarımız ise, PKK'yı temize çıkarmak için cephe gerisi faaliyet yürüten satkınlara akılları sıra "fikir hürriyeti" adına sahip çıkıyorlar.
Söz Voltaire'in veya değil; söylenmiş veya söylenmemiş, bu tartışmaya girmek manasız. Voltaire'de din iman hak getire! 1770'te bir papaza gönderdiği mektupta diyesiymiş ki: "Yazdıklarınızdan nefret ediyorum, ancak yazmaya devam edebilmeniz için hayatımı veririm."
"Dr." sıfatı da olan bir "hukukçu" ekranda bu sözü söyledi. Adam, "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlığıyla yayınlanan "PKK Bildirisi"ne imza atanları savunuyor, "İmzaladıkları metne katılmam ama...", çok moda yavan bir sözle arkasını getiriyor: "Fikirlerine saygı duyarım."
Voltaire, eğer söylemişse, kılıç sallayan birinin arkasında duran için söylemiyor o sözü; kendi fikrini açıklayan için söylüyor. Bizim PKK sever satkın akademisyenler, PKK'nın silahlı hareketine doğrudan destek vermişlerdir. Askerimiz, polisimiz PKK'yı kazdıkları hendeklerine gömmeye başlayınca Kandil telaşa düşüyor. Savaşı kaybedecekler. Hemen bir emir... Cephe gerisi harekete geçiriliyor. Bir örgütlü çalışmadır ve mahkemelerimiz, üniversitelerimiz, bu cephe gerisi saldırıyı organize eden "örgüt merkezi" (Kimileri Boğaz'daki üniversiteyi işaret ediyorlar.) üzerine gidilmeden imzacılara soruşturma açıyor, üniversiteden atıyor.
Böyle bir metni imzalayan kim olursa olsun ceza görür. Ama bunun yanında bu metin nasıl ortaya çıktığını deşmek gerekmez mi?
"Düşman"a karşı iç tahkimatı güçlendirmezseniz böyle çaresiz kalırsınız.
Hâlâ Saray'dan AYM'deki Ali Kemallerin kararına karşı bir ses çıkmadı. Süleyman Soylu alttan alta bir şey dedi ama o kendisine bağlı kuvvetlerin homurtusunu biraz dindirir miyim, diye öylesine gevelemeler.
Bırakın Saray'ı, müttefiki de suskun. Çok şaşırdım. Müttefik Genel Başkan'ın, en azından Kutadgu Bilig'den bir mısra okumasını, olmazsa, bir atasözü, bir deyim söylemesini, meselâ; "Yoksa AYM'nin önüne mitili sererim ha!" demesini beklerdim. Olmadı, Ali Kemalleri en iyi tahlil edeceklerden tarih profesörü genel başkan yardımcısı, hemen kaleme sarılırdı. (DTCF'de öğrenciyken PKK'nın aynı fakülteden kurucu kadrosuna karşı mücadele yürütmüştür de...)
Bu sessizlik hayra alâmet değil. Müşterek alınmış karar olmalı.
Satkınların AİHM'den istedikleri kararı çıkarmalarından çekinildiği için AYM'ye "buyruk" gönderilmişse, zaten baştan yenilmişiz demektir.