Ayasofya'nın bir daha fethi
Ayasofya'yı bir daha fethettik. Allah "Fatih" R. T. Erdoğan'dan razı olsun!
Üzerinde durulmayan bir mesele mekân kutsanması. İslâm'da tek kutsal mekân "Kâbe"dir. Mescid-i Aksâ da akla gelebilir. İlk kıble oluşundan dolayı ümmet için sadece bir kıymeti vardır.
Hristiyanlar Ayasofya'yı kutsamışlardır. Biz de onların "kutsal" mekânını aldığımız için bir kutsiyet atfediyoruz. Meseleyi o kadar basitleştirdik ki, kolumuzu sallayıp parmağımıza şekil vererek "Nah işte!... Nasıl da...dik!" diyoruz. Tövbe estağfurullah!
"İstanbul fethedilecektir..." hadisini hatırlayın! Var mı hakikaten böyle bir hadis?
Güçlü râvi bağı kuranlar olmakla beraber fetih hadisi Kütüb-i Sitte'de yer almaz.
Bir ilâhiyatçımızın değerlendirmesi, bir başka yorumu da beraberinde getiriyor. İlâhiyatçımız, Fetih hadisinin uydurma değil, sahih olduğuna dair, râvi silsilesini veriyor ve şu sonuca varıyor:
"Bu hadise mevzu (uydurma) diyenlerle ilgili genel bir değerlendirme yapacak olursak, ilginç bir tesadüf olarak (!) bu hadis için uydurma diyen âlimlerin tamamı, bu hadisin işaret ettiği tarihî vaka gerçekleştikten sonra bu değerlendirmeyi yapmışlardır. Yani İstanbul, Türkler tarafından feth edildikten sonra, 1453 sonrasında bu değerlendirmeleri yapmışlardır. Asıl ilginç olanı ise, bu hadise mevzu diyenlerin tamamının Arap oluşu, yani hiçbirinin Türk olmayışıdır." (Mehmet Ali Kulat, "İstanbul'un Fethini Müjdeleyen Hadisin Değerlendirilmesi", Diyanet-İlmî Dergi, C. 37, S. 2, 2001)
Hristiyanları ayıran da Ayasofya, birleştiren de. İstanbul kuşatıldığında, Katolikler, "şeytan karargâhı" gördükleri Ayasofya'da Ortodokslarla birlikte "kurtuluş" için dua ediyorlardı.
Bizans'ın düşüşüne şahit olan Giacomo Tedaldi, Katolik ve Ortodoks kiliseleri olarak Hristiyan dünyasının iki kutba ayrılmasının neleri başlarına "belâ ettiği"ni yazar:
"Bizim Morsenus da mızraklı bir ırkın İstanbul'a saldıracağını ve methedilen limanını ele geçireceğini ve Grek ırkının yok olacağını asırlar evvel tahmin etmişti. Erythrea'mızm da -okuyabilene- İstanbul'un kaybedileceğini söyleyen bir kehaneti de vardır. Yine Peder Joachim -bana göre- Papalista'sında İstanbul'un elden gideceğine dair uyarılar vardır. 'Vahlar olsun yedi tepe üzerine inşa edilmiş olan! Ellerin budanmış, yardımdan mahrum. (...) Tanrı'nın gazabı arttı. Türklerin en güçlü, genç ve cesur, ihtiraslı ve vahşi bir şevkle dolu sultanı, Hristiyanların amansız düşmanı Mehmed'i gönderdi."
Onların Morsenus'u varsa bizim de Akşemseddin'imiz var. Akşamseddin, genç Sultan'ı yüreklendirmek için bin dereden su getiriyor, hadisi hatırlatıyor, mektup yazıyor, rüya yorumluyor. İllâ fethedilsin!
Pek bilinmeyen bir ayrıntı: Türkler İstanbul'a girince hemen bütün halk Ayasofya'ya doğru koşuyor. Sebebini Mihail Dukas'tan okuyalım:
"Uzun zaman önce bazı sahte kâhinlerden şehrin Türklerin eline düşeceği, askerlerin şehre gireceği ve Bizanslıların Büyük Konstantinos'un Sütunu'na [Çemberlitaş'a] ulaşıncaya kadar kılıçtan geçirileceğini duymuşlardı. Bundan sonra gökten kılıç taşıyan bir melek inecek ve İmparatorluğu kılıcıyla birlikte bu sütunun yanında duran fakir ve sıradan bir adama teslim ederek şöyle diyecekti: 'Al bu kılıcı ve Tanrı'ya inananların intikamını al'. Böylece Türkler geriye püskürtülecek ve takip eden Bizanslılar çarpışarak, Onları Batı'dan ve Doğu'dan şehirden çıkaracaklar ve İran sınırında Monodendrion denen yere kadar süreceklerdi." (Ayrıntı için bkz. Arslan Tekin, Akşemseddin, Fatih, Fetih.)
Bakalım bundan sonra iş nere varacak? "Kutsal Ayasofya" Hristiyan dünyasını birleştirecek mi?