Âsilerle ağız birliği
Devlet Bahçeli, Tunceli’nin göbeğine girdi. Bahçeli’nin, Tunceli Valilik Konağı’nın önünde söyledikleri uzun. Sözlerini birleştirip kısa bir bölüm alacağım:
“Geçmişte yaşananları bugüne getirip, özür lobisi kurmanın, huzur, beka ve iç barışımıza katkı sağlayamayacağını da asla unutmayız. Herkes bilmelidir ki devleti yıkmaya çalışan hiçbir gayrimeşru girişime küsmemizi, darılmamızı, parçalanmamızı projelendiren hiçbir ahlâksız sürece müsaade ve müsamaha gösterilemez. Çeteler, terör örgütleri, ayrılıkçı eylemler, çıkar ve menfaat ağlarıyla feodal kalıntılar, devletin sürekliliğine ve milletin bütünlüğüne hazımsızlık çekiyorsa bu karşılıksız ve cevapsız bırakılmayacaktır. Bu itibarla de Tunceli’de baş gösteren hadiseler bir isyandır, bu isyana karışanlar da devrin bölücü teröristleridir.”
Devlet Bey, Tunceli’ye, bir inatlaşma sonunda da gitse de, tarihî bir gün yaşanmıştır. Tarihî gün, MHP Genel Başkanı’nın Tunceli’ye gidişi değil, Tunceli’de, 1937-1938 isyanından bahsetmesi de değil -o isyanı her zaman söylüyor- Tunceli’yi kurtarılmış bölge gören AKP’lilere, HDP/PKK’lılara karşı, “Evet, isyandır!” özlü konuşmasını, bütün basın-yayın organlarının birinci haber olarak vermek mecburiyetinde kalmalarıdır.
Hükûmet edenlerin, mezarından kalksa elini öpecekleri, ayağına yüz sürecekleri, bastığı zeminden bir avuç toprak alıp evlerinin mutena köşesine koyacakları Rıza ve avanesinin isyanının bölücülük olduğu, bu vesileyle bütün dünyaya bir daha duyurulmuştur.
Neo İslâmcılar, neo libaraller, birtakım sosyalist/komünist örgütler, “Türk Devleti”ni yıkmak için Marxist PKK ile işbirliği hâlindedirler.
Dün olduğu gibi, bugün de, hiç fire vermeden ülke birliğini Ülkücü Hareket mensupları savunuyorlar.
“Dersim” tartışmasını R. T. Erdoğan başlatmıştır. 23 Kasım 2011 tarihinde “Dersim’e yapılan operasyonlar, bir isyanın bastırılması olarak zihinlerde ve vicdanlarda meşrulaştırılmaya çalışılmıştır... Dersim yakın tarihimizdeki en acı en trajik olaylardan biridir. Dersim aydınlatılmayı bekleyen bir faciadır.” demiştir.
Ahmet Davutoğlu, daha ileri gitmiş, 8 Kasım 2014’te, “Cahil cesurdur” sözünü ispat edercesine “Dersim modern Kerbelâ’dır.” deme cür’etini göstermiştir.
HDP/PKK Paralel Başkanı Selahattin Demirtaş, 28 Kasım 2014’te, “Dersim’de büyük bir katliam yaşanmıştır. Bu katliamın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin parlamentosunun, hükûmetinin resmi kararlarıyla gerçekleşmiştir.” sözleriyle hedefe doğrudan Türk Devleti’ni koymuştur.
İsyanın başı Rıza İngiliz Dişişleri Bakanı Anthony Eden’e gönderdiği ve 22 Mayıs 1937 tarihli, “Seyit Rıza” imzalı mektubunda: “Türkiye hükümeti kendisiyle yapılan bir antlaşma sonucu bu baskılardan arındırılmış Dersim bölgesine de girmeye kalkışmıştır.” diye yazmıştır.
(Soyadı kanunu 1934’te çıktı. Rıza’nın soyadı ne? Soyadı almış mıydı?)
Rıza, kendisini başlı başına bir güç gördüğü, Türk Devleti’ne isyan ettiği açık değil mi? Tekrar ediyorum, acılar üzerinden isyanı haklı gösterenler, Rıza gibi Türk Devleti’ne isyan bayrağı açmışlardır. Bu kadar net!
Tartışmalar kasım ayında oluyor. Rıza ne zaman idam edildi? 15 Kasım 1937’de... Dikkat çekici.
R. T. Erdoğan, A. Davutoğlu ve S. Demirtaş’ın ağız birliği ettiklerini halkımız görmelidir.