Asıl sorunlar dururken
Türkiye'nin enerjisi boşa harcanıyor.
Sanki tarihi tekrar ediyoruz.
Boş işleri tartışmaktan bir adım ileri gittiğimiz söylenemez.
Önemli olan rastgele sorunları görmek değil, asıl sorunu görmek ve ona odaklanmaktı. Yönetim bilimi dersinde daha ilk gün ilk derste hocamız şöyle demişti: "Sorun yoksa yöneticiye gerek yoktur!" Bunu unutmadım.
Sorundan kasıt, çözüm bekleyen her şeydi. Bir yöneticinin varlık nedeni buydu.
İkincisi de örgüt (teşkilat) ve onun amaçları.
Esas olan bu amaca varmak ve amaca giden yolda karşılaşılan sorunları çözmekti.
Bir de "bazı yöneticiler esas sorunu bırakıp, yan sorunlarla uğraşırlar" demişti hoca. Tıpkı içinde bulunduğumuz durumu anlatır gibi.
Türkiye'yi yönetenler, esas sorunları ve asıl tehlikeleri yok sayıp, boş işlerle bizi uğraştırıyorlar. Dolayısı ile asıl gündem yerine yan yollara sapmış durumdayız.
Peki, Türkiye'nin asıl gündemi nedir?
Açlık, yoksulluk, esnafın hali ve pandeminin açtığı yaralardır.
Başka?
Etrafımızı kuşatmakta olan bir Amerika var.
Onunla birlikte hareket eden AB ve diğerleri var.
Ege'de sıkıştık.
Libya'da daraldık.
Akdeniz'de arama gemilerimiz yok, limana çektik.
Çok daha vahimi, Suriye'de hiç istemediğimiz şeyler oluyor. PYD/PKK devletçiği neredeyse olgunlaşmış durumda. ABD, bazı konularda Rusya'yı sıkıştırıyor ve belki Suriye'de Esad'ı razı ederek bir özerk bölge kurulmasının önünü açacak.
Türkiye'nin asıl gündemi bu.
İçte ve dışta daralmış durumdayız.
Mevcut iktidar, iç barışı temin etmek, birlik ve bütünlüğü sağlayıp, dirlik ve düzeni kurmak yerine, ha bire, muhalefete saldırıp, var gücüyle onu dışa doğru itiyor. Yetmiyor, çeşitli düşmanlıklar yaratarak, dirlik düzenini, düzensizliğe çalışıyor. Küçük ortaklar da bu koroya destek veriyor.
Halbuki olması gereken bu değil.
Yöneticinin görevi sorun yaratmak değil, sorunları ortadan kaldırmaktır. Lakin bizde durum böyle ilerlemiyor. Bizzat ülkeyi yönetenler sorunlardan besleniyor. Bu sebeple sürekli sorun yaratıyor.
Mesela?
En yakın gelişmelere bakın.
Bir adam çıktı, lafın nereye gittiğini bilmeden güya muhalefeti eleştireyim derken, PKK'ya çok büyük bir armağan verdi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, CHP ve HDP için kullandığı "Lanet olsun oylarına. Onların oylarının Allah belasını versin. Bunları her fırsatta söylemeliyiz" dedi.
Niye lanetledi?
Çünkü HDP'nin oylarını PKK'lı olarak nitelendirdi. PKK'ya bundan daha büyük armağan verilebilir mi? Dünyaya diyorsun ki, "PKK'nın Türkiye'de 6 milyon oyu var."
Sonra bakıyor ki yaptığı hatalı, "Evet 'lanet olsun' kısmı aşırıya gitmiş olabilir" diyor. Gene durumun farkında değil. O, halen daha "lanet" kavramında takılı kalmış. Hâlbuki asıl sorunlu olan ifade öbürü. Lanetli saydığı kısım. Bu ifadenin ucunun vardığı yer. Kısacası oy verenleri toptan ne yaptığı, nereye koyduğu, kime teslim ettiği önemli.
Bu örneklerden sadece biri.
Hangi birini düzelteceksin. Asıl olan, iktidarın/yönetimin, esas sorunları ve çözümünü geriye bırakıp, ülke gündemini boş işlerle meşgul etmesidir. İşte bu sebeple, yazının başında tarih tekerrür mü ediyor dedim. Çünkü Osmanlı'nın son döneminde de benzer boş tartışmalar vardı.
Ne zaman asıl sorunlara döneceğiz?