Araplarla inişli çıkışlı ilişkiler
Orhan Koloğlu’nu yakın zamanda kaybettik (1929-17 Nisan 2020). 90 yaşındaydı ve 90 kitap bıraktı. Doktoralıydı, gazeteciydi, tarihçiydi. Derin araştırıcıydı. Gerçekçiydi.
Orhan Koloğlu’nun ailesi Libya’dan gelme. Libya’daki Türk topluluğu Koloğullarından (Kuloğullarından). Babası Sadullah Koloğlu, Libya’nın eski başbakanlarından (1949-1952).
Arapları en iyi tanıyacak isimlerden biri de Orhan Koloğlu’dur. Türk-Arap İlişkileri Tarihi’ni yazdı. (Tarihçi Kitapevi, 390 s.)
Biz Araplarla ilişkilerimizde yeterli bilgiye sahip olduğumuz söylenemez. İki toplumun “İslâm” dairesinde yer alması, “ümmet” kavramını akla getirmekle, bir bütünlüğü hatırlatmakla beraber, birbirimize o kadar uzağız ki. Bunun bir sebebi, kimilerinin “İslâm” hepimizin dini değil, Arap’ın dini görmesidir ki, iki kategoride ele alınabilir. Arap’ın dini diyenler; 1-Dinsizler, 2- Hz. Peygamber’in Arapların arasından çıkmasından ve Kur’ân’ın Arap diliyle inzalinden dolayı dini Araplara münhasır görerek diğer İslâm milletlerini kendilerine tâbi kılmak isteyenler.
Bir da üçüncü kategoriden bahsedebiliriz. Bu kategori, bizdedir. “Türk’üm” dersen sen İslâm dışı kalırsın diyenler. Bu tipler Kur’ân-ı Kerîm’imizde her şey belirlenmişken, Türk düşmanlığı gözlerini o kadar bürüyor ki, Kur’ân’ı inkâra kadar gittikmlerini bile düşünmüyorlar.
Orhan Koloğlu, Türklerle Arapların ilişkilerini İslâm öncesinden başlayarak zamanımıza kadar getiriyor.
Daha Cahiliye döneminde, Arap şairlerin şiirlerinde “Türk” geçiyor. Et-Tâî’nin bir beyitinde “Kisra’ya -İran hükümdarı- istediğini verdim. Onu atların ayakları altında çiğnenir bir halde yaya bırakamazdım. Türklerin ve Kâbullerin eğitimli atlı süvarileri göründüğü zaman ona Dabib’in -atının adı- sırtını verdim.” deniyor.
Taberî Tarihi’nde, Hz. Peygamber’in Hendek Gazvesi’nden önce bir Türk çadırında oturarak hendek kazma çalışmalarına nezaret ettiği yazılıdır. Müslim de Es-Sahîh’nde, Hz. Peygamber’in bir Türk çadırında itikâfa (bir yere kapanıp ibadet etme) girdiğini bildirir. Koloğlu bunu şöyle açıklıyor:
“İklim şartları sert bölgelerde yaşayan göçebe Türklerin hayvan derilerini çok başarılı kullanarak dışarının etkisinden koruyan geniş yapılı çadırlar yaptıkları bilinir. Bu yöntemin Hicaz’a kadar ulaşmış olması mümkündür.”
Orhan Koloğlu, “İlk Hadislerde Türk” başlığı altında yazdıkları, bizim “Siyasî İslâmcılar”ın “Türk düşmanlığı”nın bir kaynağını gösterdiğinden şüpheniz olmasın:
“Türklerin kütle halinde yoğun Müslümanlaşması 11. yüzyılda gerçekleştiği için 7-10. yüzyıllar arasındaki Türk imajının Şamanist geleneklerine İslâm’a köle olmakla girmelerine ve Halife komutanlarının onları Araplarla karışmamaya, açıkça yabancı kalmaya zorlamaları çerçevesinde oluşturulduğunu anımsamak gerekir. Coğrafyaları gereği İslâm’a ilgilerin azlığı, hele Arapça bilmemeleri, dışlanmaları için gayet önemli bir sebepti. Emevî saltanatının sonuna kadar yapılan şiddetli savaşlar kadar, ‘hadis’ yazımının da aynı dönemde ilk kez başlaması sebebiyle, özellikle Hazreti Peygamber’e atfen bolca olumsuz yoruma rastlanır. (…) Arap tarihçi Said Abdülfettah Âşûr, ‘[Savaşçılıklarından dolayı] Artık Türkler çok ciddiye alınıyordu; hatta bu meyanda Hazreti Peygamber’e nispet edilen birtakım hadisler bile uydurulmuştur’ diyor. Bunlardan bir şu sözdür: ‘Size dokunmadıkları müddetçe Türkleri kendi hallerine bırakın.’” (s. 26, 28).
Divanu Lügati’t-Türk’ün önsüzünde de Hz. Peygamber’in Türkleri öven sözleri verilir.
Cihan Peygamberi Türkleri niçin övsün ve niçin yersin? Düşünmek lâzım.
Orhan Koloğlu’nun “Türk-Arap İlişkileri Tarihi”, özellikle şu zamanda okunacak kitaplar listesine alınmalı.