Araplarla geriye dönüş

Gündem gene yoğun. AKP ve yandaşlar ordusu ile onların zihniyeti ülkeye hâkim olduktan sonra Türkiye''de hiçbir şey kesinlikle olağan yönde ilerlemiyor. İktidarı oluşturan zihniyet ve bileşenleri, genel kabul görmüş ahlaki kuralları bile yok sayarak yoluna devam ediyor.

İstedikleri gibi davransınlar, sorun yok. Lakin ülkeye ve topluma zarar veriyorlar. Attıkları her iç ve dış politik adımın faturası milletimize kesiliyor.

Neymiş bunlardan ikisine bakalım.

1-Araplarla yeniden barış ve eskiye dönüş.

Geleneksel dış politikayı, "monşerler" kavramsallaştırması üzerinden küçümseyerek kendi ideolojik temelli İhvancı politikaya çevirdiler.

Sonuç?

Türkiye''ye büyük zarar olarak yansıdı. Arap dünyasına gereksiz efelenmeler üzerinden yürütülen rekabet, ekonomiyi dibe vurdurunca bozuldu. Bozuldu ama Araplar bu arada Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimiyle ikili ilişkiler kurdu. Büyük kazanımlar elde etti.

Biz kayıp ettik.

Öyle ise efelendin de ne oldu?

Dış politik ve iç ekonomik zararla karşılaştık.

Suudi Arabistan (yuvarlak hesap) bize 500 milyon dolar mal satarken, biz sadece 10-11 milyon dolar satabiliyoruz. 50 kat gerideyiz.

Birleşik Arap Emirlikleri ise tam karşımızdaydı. Hatta büyük düşmandı.

Şimdi, başta swap anlaşmaları olmak üzere bir 13 farklı alanda anlaşma imzaladığımız, Türkiye''nin değerli mal varlığını satabileceğimiz kıymetli müşterimiz (patron adayımız).

Şimdi birileri çıkıyor "iktidarın arkasında neden durmuyorsunuz" diye soruyor. Onlara göre iktidar giderse millî menfaatlerimiz de büyük zarar görecek. Millî menfaatlerimizin göreceği zarar daha ne olabilir anlayamadım. İhvancı politikaların Mısır''dan Suriye''ye, Arap coğrafyasından Yunanistan ve Libya''ya kadar verdiği zararı kim düzeltecek?

Sadece Suriye''nin toprak bütünlüğünün zarar görmesi bile başımıza gelebilecek en büyük felaket değil mi?

PKK, ABD eliyle orada devletçik kuruyor, Türkiye 5 milyona yakın Suriyeli nüfusla yaşamak zorunda kalıyor.

Daha ne olsun?

Bu faturada daha ne eksik kaldı ki, halen daha "bu iktidar giderse millî menfaatlerimiz zarar görür" diyorsunuz?

2-YÖK''ün sınavsız hali.

Hatırlar mısınız bilmem. Bir ara Sayın Cumhurbaşkanı Almanya''yı ziyaret etmişti ve dönüşünde Merkel''e Türkiye''deki üniversite sayısını söyleyince Merkel''in çok şaşırdığını övünerek anlatmıştı.

Sayın Cumhurbaşkanı Türkiye''ye iyilik yaptığını Almanya''yı bile geride bıraktığını düşünüyor ve bu mesajı veriyordu, ama unuttuğu bir şey vardı. Övündüğü şey aslında üzülmesi gereken şeydi.

Kısacası çok üniversite açmak bir ülke için başarı değil, başarısızlıktır.

Neden?

Çünkü kalkınmak isteyen bir ülke, çok üniversite açarak değil, eğitilebilir nüfusu ekonominin ihtiyacı olan insan sayısı oranında seçip, eğitip, yetiştirip işe koşarak övünebilir. Bunun yolu da AB ülkelerinde olduğu gibi mesleki eğitimdir. Üniversiteler ise eğitilebilir genç nüfusu, bilimsel ölçütlere göre kalifiye eleman haline getirmek ve bu amaçla meslek kazandırma amaçlıdır. Hiçbir ekonomi, milyonlarca yetişmiş kalifiye elemanı istihdam edemez. Dolayısı ile de Türkiye''de üniversite açarak herkesin eline birer diploma vermek demek, ülkenin çocuklarını en başından, bile bile işsiz bırakacak bir insan harcama, istikbal söndürme çarkı kurmak demektir.

Şimdi YÖK, sınav baraj şartını kaldırmakla, boş kalan insanı işsiz bırakma çarklarını doldurmak istiyor. Lakin unuttuğu bir şey var: Kaynaştırma öğrencilerinin bile parasıyla üniversite diploması alacağı bir düzene imza atmıştır.

Hâlihazırda liselerden yeterince matematik ve fizik donanımı elde etmeden mezun olup, az biraz puanla üniversitelerin mühendislik fakülteleri doldurulmuş durumda. Bunun anlamı açık. Mühendislik ölüyor demektir. Mühendislik ölürse kalkınma da biter.

YÖK''ün haberi olsun. İnanmıyorsa araştırsın.

Yazarın Diğer Yazıları